Sergio Leone ve Ennio Morricone dersem aklınıza ne gelir? Elbette spaghetti westernler. Red Dead Revolver’da bu filmlerin konsollarımıza taşınmış hali desem yalan olmaz. Oyunu başlattığımda, bir an ‘’Bir Avuç Dolar, İyi Kötü Çirkin’’ mi izliyorum acaba diye kendime sormadan edemedim?
Önce vur, sonra sor mu ? Asla...
Kahramanımız Red, gençliğinde ailesinin öldürülmesine tanık olur. Serpilir, çakı gibi bir ödül avcısı olur. Bir yandan haydutları yakalayıp ödülleri toplarken, bir yandan da ailesinin katili tek kollu askeri aramaktadır...
Oyunda kullandığımız silahlar tabii ki tabanca, tüfek, bıçak ve dinamit tarzı şeyler. Oyun üçüncü-şahıs kameradan oynanıyor. Koşarken nişan alıp vurabilme imkanımız var. Bir kayanın, masanın veya duvarın arkasına siper alıp ateş edebiliyoruz ama bu her zaman işe yaramıyor; zira düşmanlarınız size doğru deli gibi koşarak saldırabiliyorlar.
Kontroller arada zorlayabiliyor sizi. Ortalıkta iken nişan alma ve ateş etmek gayet kolay; ancak bir yere gizlenip ateş etmek isteyince zaman zaman sorunlar çıkabiliyor; mesela adamın kafasına nişan almışsınız, ateş ediyorsunuz ve hiçbir şey olmuyor; çünkü aslında adamı göremiyorsunuz!
Bazen de gizlenip ateş edeyim derken, kahramanımız direnebiliyor, gizlenmeden ateş ediyor. Oyun sırasında bu tarz ufak tefek sorunlarla karşılaşmanız olası. İki farklı ateş modunuz var; bir tanesi "Dead-Eye" sistemi. Zamanı yavaşlatıyorsunuz ve rakibinizin can alıcı noktalarına belli bir zaman içinde nişan alıyorsunuz ve baam! Mermi manyağı yapıyorsunuz.
Kırmızı ile işaretlenen yerler hayati bölgeler, sarılar ise yaralayacağınız kısımlar oluyor. Matrix gibi olmasa da, Clint Eastwood bullet-time diyebiliriz bu sisteme. Oyunu altı ana karakterle oynuyoruz ve her birinin farklı Dead-Eye özellikleri var.
İkinci ateş modunuz ise düello. Bu modda aynı yavaş zaman olayını kullanıyor. Sağ analog kolla ileri ve geri yapıp silahı çekiyorsunuz ve zaman yavaşlıyor. Belli bir süre içinde rakibin hayati bölgelerine nişan almanız gerekiyor. İşin açıkçası düello olayı çok tatmin etmedi beni. Daha düzgün, gerçekçi bir sistem koyulabilirdi. İstediğim zaman düello yapabilmeliydim; ama malesef böyle bir şansınız yok. Bu olay genellikle boss kavgalarında çıkıyor ve dediğim gibi sistemi beni çok tatmin etmedi.
İnek oğlanı (cowboy) dedikleri...
Red Dead, normal bir aksiyon shooter oyunundan çok da fazla etkilemiyor insanı; ama yine de orijinal yanları da yok değil. Bar kavgaları, farklı altı oynanır karakter, at ve boğaya binme, bunların üstünde ateş edebilme, tren sahneleri ve atlı araba takipleri gerçekten iyi düşünülmüş. Revolver ve Winchester’ları kullanmak da, western meraklılarını fazlasıyla tatmin edecektir.
Değişik küçük özelliklere rağmen, oyun koş ve vur mantığı üstüne kurulu. Kendini tekrar eden sahneler fazlaca. Zayıfları kafadan vur, güçlüleri Dead-Eye sistemiyle indir ve boss kavgalarına gir. Boss kavgaları da sıkıcı diyebiliriz. Bunları sağa sola koşan tipler, benzer hareketler ve bol bol mermi harcama şeklinde açıklayabiliriz. Farklı olay yok gibi, her boss’da neredeyse aynı.
Kelle başı tarife...
Dediğim gibi Red bir ödül avcısı. Öldürdüğü her hayduttan para kazanıyor. Bu paralarla yeni silah alabildiğiniz gibi, mevcut silahlarınızı yükseltebiliyorsunuz. Arada abidik gubidik eşyalar da alıyorsunuz ki bunlarla journal kısmındaki bazı başlıkları açıyorsunuz. Yani ben silah almaya girmişim, adam karşıma şemsiye var diye çıkıyor. Dantelli şemsiyeyi Red gibi karizma bir ödül avcısı abimiz ne yapsın, öyle değil mi?
Bölümlerde gösterdiğiniz başarıya göre de size bölüm sonunda bir not veriliyor. Bu not ‘’Good ya da Excellent’’ şeklinde olunca bazı özellikleri açıyorsunuz. Yeni multiplayer karakterler, silahlar, sağlığı yükseltme gibi çeşitli şeyler elde ediyorsunuz. Bu puanlamayı etkileyen kriterler ise, bölümü en az mermi ve en isabetli atışlar, en iyi zamanda bitirme ya da gerçekleştirilen en iyi kombolar olarak sıralayabilirim.