Özel İnceleme
Quantum Break kendi içeriğinin yanı sıra pazarlama açısından oldukça önemli bir oyun. Microsoft'un uzunca bir süredir Windows PC ve Xbox One'ı birleştirme isteği olduğu biliniyordu. İşte o noktada devreye ilk hangi oyunun gireceği konuşuldu. Başlarda Xbox One'a özel olacağı söylenen Quantum Break bu amaç yolunda iki platforma aynı anda sürülen ilk oyun oldu. PC'de Windows Store'dan satışa sunulan oyun aynı zamanda tıpkı EA'in Origin'i gibi Steam'den ayrılmış oldu.
Peki, günün sonunda oyuna ulaştığımızda beklenene değmiş miydi? Gerçekten ne kadar özel bir oyunla karşılaşmıştık? Arkasındaki yetenekli ve güçlü ekip, Xbox One ve PC için unutulmaz bir macera yaşatmayı başarabilmişler miydi?
Quantum Break ciddi bir deneme olsa beklentileri karşılama konusunda feci halde çuvallayan bir yapım. Elbette kendine ait belli bir kalitesi var ve bu kalitesi onun yüksek bir puan almasını sağlıyor ama beklenti ile ortaya çıkan ürün arasında ciddi bir eksiklik var.
Hikaye Quantum Break'in her şeyi. Tek derdi onu anlatmak ve oyun mekaniklerinden tutunda sinematiklere kadar göreceğiz her bir parça oyunun hikayesine hizmet ediyor. Bu bir noktada oyunun ayağını tökezletse de yine de sonunda anlatılanları kavrama konusunda bir sorun yaşamıyorsunuz. Net söyleyelim; eğer derdiniz bir oyunu oynamaktan ziyade bir hikaye izlemekse Quantum Break bunun hakkını veriyor. Ama işin oynanış kısmında ciddi problemler ve aksamalar mevcut.
Yapımın ele aldığı konu cidden ilgi çekici ve Remedy’e yakışacak türden bir zaman kontrolünü oyunculara sağlıyor. Kuantum Teorisi üzerinden ilerleyen senaryo baş döndürecek detaylara sahip olmasa da sizi bir şekilde yakalamayı başarıyor. Jack Joyce yıllar sonra arkadaşı Paul Serene tarafından araştırma tesisine davet edilir ve olaylar başlar. Jack’in kardeşi uzun süredir bu proje üzerinde çalışmış olmasına rağmen kardeşine deneyin içeriğinden hiç bahsetmemiştir.
Oyunun ilk bölümü tamamen Jack ve Paul’un deney üzerine konuşmalarıyla geçiyor ve şaşırtıcı bir gerçeği öğreniyoruz: Yapılan deneyler zaman yolculuğunu mümkün kılabilmek için gerçekleştirilmiştir. İşte Paul bu amacın ilk insan deneği olmak için kendini ortaya koyar ve bizden –yani Jack’ten- yardım ister. Deney anı ve olayların gelişmesi insanda hafif bir Half-Life/Black Mesa ilişkisi kurdurtuyor ve çok geçmeden deneyin ortasında iki oyunun da kaderleri birleşiyor.
Tam o sırada Monarch adında bir kuruluşun paralı askerleri deneyi sabote ediyorlar. Zaman makinesinin içinde hapsolan Paul ve onu kurtarmaya çalışan Jack makinenin enerji alanı içinde kalıyorlar. Bu olay iki karaktere inanılmaz güçler bahşederken gittikleri yolu da tamamen değiştiriyor. Oyunun aynı zamanda ana kötü karakteri olan Paul’un bu noktaya nasıl geldiği ve yaşanan olaylarsa sizin için ciddi “spoiler” olacağından daha fazla devam etmiyorum ama Quantum Break’in en azından bir konuda çok başarılı olduğunu anlatmak zorundayım.
İşimiz gücümüz zamanla olunca hikaye akışını değiştirme gibi bir mekanik de kaçınılmaz oluyor. Quantum Break aynı ismindeki Kuantum ibaresi gibi zamanı hayli güzel ve anlamlı olarak işliyor. “Geçmiş yaşandı bitti ama gelecek henüz yazılmadı!” mottoyla yola çıkan Quantum Break geçmişi kullanarak gelecek üzerinden derdini anlatıyor. Yani zaman yolculuğundan çok geleceği görme, olacakları bilmek üzerine bir kontrol yapısından bahsediyorum. Bu noktada oyunun ikiye ayrıldığı yerler TV dizisi bölümleri oluyor. Qauntum Break’in bu noktada beni gerçekten etkilemeyi başardı çünkü gelecek üzerinde tam bir kontrol sahibi olabileceğimi hissettim. Dizi bölümleri başlamadan hemen önce seçeceğimiz yola göre o an kontrolde olan karakter net bir şekilde neler olacağını ön görüyor ve bize sunuyor. Öngörü ihanetten, karakter yaşamlarına kadar her şeyi kapsadığından hikayenin gideceği yönü çok daha ilginç bir hale getiriyor.
Zaman senin hem dostun hem de düşmanındır çekirge
Max Payne, Alan Wake ve geldiğimiz son noktadayız. Artık Remedy için kırılma noktasına ulaşmış durumdayız. Çok konuşuldu, çok tartışıldı. Sayamadığımız kadar çok ertelendi Quantum Break. Eh, ertelemeler arttıkça oyunun sırtında taşıdığı yük ağırlaşmaya başladı. Önemliydi, çünkü Xbox One'ın Halo 5, Forza 6 ve Gears of War 4 dışında yeni bir fenomene ihtiyacı vardı. Bu ihtiyacı karşılayacak potansiyeli olsa da dedik ya, beklentiler şiştikçe şişti.Quantum Break kendi içeriğinin yanı sıra pazarlama açısından oldukça önemli bir oyun. Microsoft'un uzunca bir süredir Windows PC ve Xbox One'ı birleştirme isteği olduğu biliniyordu. İşte o noktada devreye ilk hangi oyunun gireceği konuşuldu. Başlarda Xbox One'a özel olacağı söylenen Quantum Break bu amaç yolunda iki platforma aynı anda sürülen ilk oyun oldu. PC'de Windows Store'dan satışa sunulan oyun aynı zamanda tıpkı EA'in Origin'i gibi Steam'den ayrılmış oldu.
Quantum Break aynı ismindeki Kuantum ibaresi gibi zamanı hayli güzel ve anlamlı olarak işliyor.
Quantum Break ciddi bir deneme olsa beklentileri karşılama konusunda feci halde çuvallayan bir yapım. Elbette kendine ait belli bir kalitesi var ve bu kalitesi onun yüksek bir puan almasını sağlıyor ama beklenti ile ortaya çıkan ürün arasında ciddi bir eksiklik var.
Hikaye Quantum Break'in her şeyi. Tek derdi onu anlatmak ve oyun mekaniklerinden tutunda sinematiklere kadar göreceğiz her bir parça oyunun hikayesine hizmet ediyor. Bu bir noktada oyunun ayağını tökezletse de yine de sonunda anlatılanları kavrama konusunda bir sorun yaşamıyorsunuz. Net söyleyelim; eğer derdiniz bir oyunu oynamaktan ziyade bir hikaye izlemekse Quantum Break bunun hakkını veriyor. Ama işin oynanış kısmında ciddi problemler ve aksamalar mevcut.
Yapımın ele aldığı konu cidden ilgi çekici ve Remedy’e yakışacak türden bir zaman kontrolünü oyunculara sağlıyor. Kuantum Teorisi üzerinden ilerleyen senaryo baş döndürecek detaylara sahip olmasa da sizi bir şekilde yakalamayı başarıyor. Jack Joyce yıllar sonra arkadaşı Paul Serene tarafından araştırma tesisine davet edilir ve olaylar başlar. Jack’in kardeşi uzun süredir bu proje üzerinde çalışmış olmasına rağmen kardeşine deneyin içeriğinden hiç bahsetmemiştir.
Oyunun ilk bölümü tamamen Jack ve Paul’un deney üzerine konuşmalarıyla geçiyor ve şaşırtıcı bir gerçeği öğreniyoruz: Yapılan deneyler zaman yolculuğunu mümkün kılabilmek için gerçekleştirilmiştir. İşte Paul bu amacın ilk insan deneği olmak için kendini ortaya koyar ve bizden –yani Jack’ten- yardım ister. Deney anı ve olayların gelişmesi insanda hafif bir Half-Life/Black Mesa ilişkisi kurdurtuyor ve çok geçmeden deneyin ortasında iki oyunun da kaderleri birleşiyor.
Tam o sırada Monarch adında bir kuruluşun paralı askerleri deneyi sabote ediyorlar. Zaman makinesinin içinde hapsolan Paul ve onu kurtarmaya çalışan Jack makinenin enerji alanı içinde kalıyorlar. Bu olay iki karaktere inanılmaz güçler bahşederken gittikleri yolu da tamamen değiştiriyor. Oyunun aynı zamanda ana kötü karakteri olan Paul’un bu noktaya nasıl geldiği ve yaşanan olaylarsa sizin için ciddi “spoiler” olacağından daha fazla devam etmiyorum ama Quantum Break’in en azından bir konuda çok başarılı olduğunu anlatmak zorundayım.
İşimiz gücümüz zamanla olunca hikaye akışını değiştirme gibi bir mekanik de kaçınılmaz oluyor. Quantum Break aynı ismindeki Kuantum ibaresi gibi zamanı hayli güzel ve anlamlı olarak işliyor. “Geçmiş yaşandı bitti ama gelecek henüz yazılmadı!” mottoyla yola çıkan Quantum Break geçmişi kullanarak gelecek üzerinden derdini anlatıyor. Yani zaman yolculuğundan çok geleceği görme, olacakları bilmek üzerine bir kontrol yapısından bahsediyorum. Bu noktada oyunun ikiye ayrıldığı yerler TV dizisi bölümleri oluyor. Qauntum Break’in bu noktada beni gerçekten etkilemeyi başardı çünkü gelecek üzerinde tam bir kontrol sahibi olabileceğimi hissettim. Dizi bölümleri başlamadan hemen önce seçeceğimiz yola göre o an kontrolde olan karakter net bir şekilde neler olacağını ön görüyor ve bize sunuyor. Öngörü ihanetten, karakter yaşamlarına kadar her şeyi kapsadığından hikayenin gideceği yönü çok daha ilginç bir hale getiriyor.