Sarı üzerine gri. Kuma karşı demir. Prense karşı vezir.
Gölge ikiyüz metre kadar önünde koşuyordu. Gecenin karanlığında dengesini
yitirmiş gibiydi. Kolları sağa sola savruluyor, sırtındaki kılıcı ona engel
oluyordu. Düzensiz ritminden panik içinde olduğu anlaşılıyordu. Prens ise tam
tersine kendini çok rahat hissediyordu. Vücudu ısındıkça gücü de artıyordu.
Pislik herifi yakalaması an meselesiydi.
Farrah’yı düşünürken bu anılara göz açıp kapama süresinde nasıl atladığını
bilmiyordu. Kafası önündeki bu çabuk karar vermesi gereken konuya takılırken,
Dahaka’nın kabuslarına giren görüntüsü içini karartmaya devam ediyordu. Bir
seçim yapmalıydı, kumlara sahip olmasına rağmen fazla zamanı yoktu. Kötülüğe
kötülükle karşılık vermeliydi, kardeşinin krallığını kurtaması için. Çivi çiviyi
sökecekti. Gloin’in oğlu Gimli’nin Miğfer Dibi kalesinde bir kez daha öttürdüğü
gibi boruyu, bir kez daha kum ordusuna özgürlüğü bahşedecekti. Büyük güç her
zaman büyük bir bedel ile gelirdi ve prens bunu ödemeye hazırdı.
Yere eğildi ve kumdan bir tutam alarak avuçlarına sürdü, Maximus misali ve şöyle
bir baktı kuşatılmış kaleye. Gözleri git gide şiddetlenen kum fırtınası altında
birer kristal tanesi gibi parlıyordu. Yorgun gözlerinin etrafındaki çizgiler kum
dolmuştu. Zırhı kirli, kılıcı eskiydi. Ama biliyorduk ki bunların hepsi
kamuflaj, hepsi aldatmacaydı. Bu düşkün görünümlü adamın altında bir efsane
vardı. Silah arkadaşı olunabilecek bir asker.
Bu nasıl Pers ordusu, pes doğrusu
İlk yatık kasaların efsane birkaç oyunu vardı. Volfied, Mario vs. Prince of
Persia ise -o zaman bilinen adıyla Prince- bunların yanında bizi terleten
oyunlardandı. 60 dakika süresiyle, ekranı ters döndüren iksirleriyle ve bizi en
ters zamanımızda sırtımızdan vuran karanlık kopyamızla. Vezir Cafer’i öldürüp de
hatunumuzu kurtarınca, iki boyutlu, elli piksellik, beyaz pijamalı prensimizin,
Mario’nun kendi prensesine ulaştığı andakinden daha mutlu olduğunu gördük.
Böylesine heyecan dolu sahnelere her an için hazır olmak durumundayız
Bilemezdik böylesine bir platform oyunundan gelecekte tuvalden çıkmışçasına bir
triloji çıkacağını. Sands of Time ile zamana hükmettik, Warrior Within ile
karanlığın gözüne baktık. Ama sevmemiştik parlak prensimizin suya maruz kalmış
gümüş gibi kararmasını. Sanırım bir insanın başına yeterince bahtsız olaylar
gelmeli ki SoT’taki parlak karakter gitsin yerine WW’deki karanlık karakter
gelsin. Tıpkı Anakin Skywalker’ın Darth Vader’a dönüşmesi gibi bir durumdu bu,
merak etmiştik arada ne olmuştu da böyle karanlık bu kadar aydınlığın içinden
doğmuştu diye. Yine de tatmin etmişti bu üçleme bizi. Tam zordan zevk almaya
alışmışken pençeli serseri prensimiz geldi.