Öncelikle size kısa bir sorum olacak; Credits okuyor musunuz? Ben okuyorum. Hatta kendimi bildim bileli okuyorum. Neden peki? Buna vesile olan tek şey Call of Duty 4: Modern Warfare’da Sami Onur’un, ardından da Medal of Honor’da Giray Özil’in ve The Sims 3’te de Cemre Özkurt’un adını görmemdi.
Özellikle de Sami Onur beni etkilemişti, derken Crysis’in de Türkçe dublaj etkisiyle Cevat, Avni ve Faruk Yerli liderliğinde hazırlanan oyun olduğunu keşfetmemin bir liseli ergende yaşattığı o deneyim; Evet Türkler de büyük bir oyun firmasında, geliştirici olarak çalışabilir azminin bana aşılanmasıydı.
Zamanla bu isimlere ulaşmak istedim. Ne mi yapıyordum? Oyunlarda kaç Türk var? Onları keşfediyordum.
Evimde internetim yok. Olsa bile bugünkü şartlar yok. Hemen şu an 1000 TL’ye satılan oyunlar kadar pahalı olan oyun kutuların arkadaşına bakarak, firmanın iletişim adreslerini bulup, maille zorlu yöntemlerle o kişiye ulaşmak istediğimi sebepleriyle açıklardım.
Sosyal medyanın Facebook ile tohumlarını atmasıyla da hepsini sadece isim aratarak kolayca ulaşabildim ve ilerleyen yıllarda girmek istediğim bu oyun sektörüne dahil bilgiler topladım. Sonra da bunlar mesaj kutusunda kaybolmasın, böyle insanlar var gibi saf bir duyguyla bu tüm deneyimleri yazılı röportajlara döktüm. Kısaca Credits okuma hevesim böyle başladı.
Zamanla ne mi oldu? Programcılar kimmiş, grafikerler kimmiş, ne üzerine çalışmalarda bulunulmuş derken çoğu olayı da öyle kavradım. En sonunda da QA Testerlara ulaştım. Hatta şu an ve bazen yardımlarda bulunarak yaptığım iş gibi. Hep kalmak istediğim iş gibi de diyebilirim.
Geçtiğimiz sene hayal kırıklığına uğradığımız iki oyun ile karşılaştık. Bunlardan biri Battlefield 2042 ve Cyberpunk 2077 adlı oyunlardı. Bu iki yapımda hayal kırıklığına uğrama sebebimiz içerikler miydi? Oyun cidden kötü müydü? Kısa bir cevapla: Değildi!
Her şey bug ve hatalardan ibaretti. Hatta bu iki oyun Cyberbugs ve Bugfield olarak anılmaya başladı. Bu konuda en büyük iş ve sorumluluk kimlere düşüyordu? Tabii ki de QA Testerlara…
QA Tester ne demek peki? Önce bunu açıklayalım. Q ile A’nın yerini değiştirerek de espri yapmışlığımız olsa da asıl Türkçe anlamı; KK Testçileri demek. Yani Kalite Kontrol.
Bu iş ne yazık ki bir oyunu oynamak değil, test etmek anlamına geliyor. Her ne kadar “aaa ne güzel oyun oynayarak para kazanıyorlar” algısı oluşsa da maalesef gerçekler öyle değil. Sen bir testersın!
Artık günümüzde oyun oynayarak da para kazanılabilir. En kolayından YouTube ve Twitch bu konuda etkili bir yöntem ancak QA Testerlıkta bu böyle değil. Az önce ne demiştim? Sen bir testersın!
Tek bir göreviniz var; BUG bulmak ve bunu raporlamak! Hem de hepsini…
Bir oyun testerı olarak yapmanız gereken şey; o oyunu bozmaya çalışmak. Bozmak için de her yöntemi denemek. Önünüze en sevdiğiniz oyunu koyun. O oyunda hata bulmak için akla gelebilecek tüm saçma sapan şeyleri deneyin. En uçuk kafaları yaşayın. Hatta GTA gibi seride, her dağa taşa tırmanıp, ayak atılmamış, ateş edilmemiş bir obje bırakmaya çalışın. 10 yıldır oynadığımız bu oyunda bile yapılmadık o kadar çok şey var ki; işte testerlar oyun çıkmadan bunu yapmak zorunda! YaniQA Testerların görevi her şeyin yolunda gittiğini onaylamak ve raporlamak. Ana ve yan görevleri yaparak, eğlenceli bir şekilde ilerlemek yerine; en iğrenç, en sıkıcı işleri yapmak belki de.
Akla gelebilecek en basit yapımlardan tutun, en zor yapımlara kadar tüm süreç böyle işlemektedir. Mesela bir firmada, maçlara dayalı bir oyundaki reklamları raporlamıştım. Her maçı, her bir takım ile denemek demek, zamanında satranç karesine konulan buğdaylara karşı anlatılan hikâye benzer şekilde 100’den fazla farklı bir maçı deneyimlemek demekti. Bir de spor sevmeyen biriyseniz, düşünün ki o iş ne kadar zor.
En tatlı kötü iş ise sevdiğin bir oyunun yapımında çalışırken, hayranı olduğun oyunda senin imzan da bulunduğu kadar, o oyuna dair her şeyi bilip, deneyimleyip, spoilerları en baştan yemek.
Örneğin; “Crysis’te şu karakter var, bunun ölüm ve öldürme şeklini kontrol et!” – Anında spoilerı yedin ve bu bile sevdiğin seride çalışırken verdiğin bug bulma mücadelesinde yaptığın en büyük fedakârlık. Ağlaya ağlaya hatalardan arındır ya da hata bul, onu yok ettirmeye çalış.
Cyberpunk 2077 ve Battlefield 2042, bana son 10 senede yaşadığımız Medal of Honor: Warfigter ve Assassin’s Creed Unity faciasını hatırlattı aslında. Hem bu oyunların erken çıkışı, hem hatalar yüzünden ertelenmemesi, işte bu faciayı hem bize, hem de bu firmalara yaşattı.
Özetleyeyim durumu; Pandemi sebebiyle her geliştirici evlere kapandı. Home Office düzenine ayak uyduramadılar. Zaten hatalar en önemli durumken bu hataların düzeltilmesi için geliştirici ile irtibata geçmek zorundasınız. Binada hata mı var? Onu tasarlayan, çizen 3D çalışanına rapor etmelisin ki bu facia dursun. Pandemi, oyun sektörüne “Cyberpunk ve Battlefield” olarak bu hatayı yaşattı.
Firmaların hatası var mı?
– Evet var.
Endüstri 3.0 olarak internet çağındayız. Ne de olsa Update’ler ile düzelir değil mi?
Zaten düzeldiler fakat o ilk satışların çakılması ve yaşattığı deneyim, artık o oyunlara karşı psikolojik olarak o iyi anıları yok etti. Üstüne de yeni yapımlarda da “acaba…” kaygısını yarattılar.
Aklıma gelmişken; iPhone’un eski sürümlerinde büyük bir korku vardı. Bükülme sorunu. Her şeyi test eden testerların aklına, iPhone’u arka pantolon cebine koyarak oturmak, takılmak gelmemiş. Düşün ki bunu yapan binlerce kitle yüzünden böyle bir açık keşfedilmişti. Bir nevi cihazı satın alanlar tester olmuştu. Zaten bu yüzden yeni çıkan ürüne hemen atlamama gibi bir huyum var. İlk parti cihazlarda genelde QA Testerlar siz oluyorsunuz. Hem de ücretsiz olarak.
Grand Theft Auto IV’e neden örnek vermedim? TayfunKey olarak “Rockstar Games fanboyluğu mu yaptım?” diye soracak olursanız; Oyun, PC tarafında berbat bir porttan ibaret yapımdı. Testterlıkla alakası yoktu. Diğer saydığım yapımlar, her platform ve sistemlerde rezaletti.
Okumuyorsunuz diye Murat abi, bugsız bir şekilde beni dövdü ve en kısa yazımı yazdım. Hataları test etmedik. Diyelim edeceğiz, her vuruş şeklini göze alacak olursak; toplamda 64 maç eder. Düşünün ki öyle bir iş gücü şu an. Hem sizin için de 64 kez dayak yiyemem. Bug’a girer sonra uğraş dur. Yaşlı adam sonuçta…
Murat abiye sevgiler. Gidip twitterdan (varsa) bakacağım kendisine eski tanıdık yüzleri görmek iyi geliyor bana.