Tamriel'e gömülen bir çocukluk
Oyun Akademisi kar fırtınasının içinden bildiriyor! Bu hafta konumuz sizi içine çekip kendi dünyasına alan oyunlar! Hepimizin hayatında olmuştur, günler birbirini kovalar haftalar olur, haftalar geçer aylar olur fakat siz gene de söz konusu oyunun başından kalkamazsınız. Aşık olmak gibidir biraz bu duygu, onun dünyası içinde geçirmediğiniz her vakit zarar, ziyan gelir!
Morrowind bu oyunlardan birisiydi. Belki Morrowind’den sonra Bethesda’nın yaptığı hiçbir oyun aynı etkiyi yaratmadı bazı oyuncular üzerinde, Skyrim bile aynı atmosferi bir şekilde veremedi. Bunun en büyük sebebi şüphesiz Morrowind’in çıktığı dönem olsa gerek. Daggerfall’u bilenler bilir, Morrowind’den aşağı kalır yanı yoktu ve belki bazı yönlerden daha doyurucuydu fakat eksik olan bir şeyler vardı, işte tam bu eksikliklerin hepsine oldukça vakitli bir halde değinen yegane oyundu Elder Scrolls III.
Neden peki? Senelerdir kendime sorduğum sorulardan birisi bu, benimle aynı hisleri paylaşan pek çok oyuncu ile benzer sohbetlerde bulundum, herkes bir şekilde çocukluğunu ve ondan geri kalanları Kızıl Dağ’ın eteklerinde, Lorkhan'ın sis dolu gölgesinde bırakmıştı.
Seyda Neen’de başlayan oldukça büyük bir yolculuktu bizimki şüphesiz, fırtınalar eşliğinde İmparatorluğun başkenti Cyrodil’den yola çıkışımız, Seyda Neen’e ilk ayak basışımız, Fargoth, Altıncı Ev, kadim dostumuz, Balmora’da bize evini açan ve hocalık eden Caius Cosades, Vivec, adi Almalexia, zavalı Sotha Sil derken bu karakterlerin hepsi eşlik etti bize yolculuğumuzda. Onları hangi Morrowind oyuncusu unutabilir ki?
Daha önce görülmemiş bir diyardı Vvardenfell, kendi içlerinden bile olsa yabancılara güvenilmemesiyle, kül sesli insanları ve Kızıl Dağ’ın çevresinde esen rüzgarlarıyla bir o kadar yabancı, bir o kadar bizden bir evrendi. Nerevarine’dik biz, Azura’nın yıldızı altında, önyargıları tarafından ezilmiş ve birbirine düşürülmüş halkını tekrar bir araya getirmeye çalışan, halkını imparatorluğun boyunduruğundan çıkartmaya çalışan bir kahramandık.