Yepyeni bir Oyun Akademisi’nde yine karşınızdayım. Bu hafta yeni ofisimizden yazıyorum bu satırları sizlere, eski Merlin ofisini çok seviyordum, burayı da zamanla severim umarım. Üç katlı, daha büyükçe bir ofis, bol bol nefes alacak yeri, çalışacak alanı var, bütün bunlar güzel şeyler tabii.
Bu haftanın konusuna geçmek istiyorum şimdi, benim için oldukça önemli bir konu; yeni jenerasyon. Son iki aydır yeni jenerasyon haberlerine boğulmuş durumdayız, hem ofiste hem de arkadaşlarımla sürekli olarak bunun muhabbetini yaparken, yeni jenerasyonun artılarını ve eksilerini kafamda sıralamaya başlamadım bile (varsa).
Benim oyunlarda ilgilendiğim en önemli şey her zaman hikaye olmuştu. Hikaye her şeyin başlangıcıdır. İnsanların kendi hayatlarında yaşadıkları bütün acılarda, bütün ilişkilerde esas olan aslında hikayedir. Peki ama neden hikaye? Her şey yaşanıp bittiğinde ve geride iyi kötü bazı şeylere dair kırıntılar kaldığında bu ne anlama geliyor?
Oyunlar ve hayat birbirinden çok ilintisiz kavramlar değil. Bir yandan oyunlar, diğer yandan hayat ve bu iki kavramın yan yana paralel ilerleyişi bizim kişisel hikayelerimizi, kimi zaman ise kendi mitolojilerimizi yaratmamıza neden olmakta.
Bütün her şeyi anlamlandırmaya çalıştığımız vakit elimizde genellikle sıfırla kalıyoruz, her şey sıfırdan çıktığında ise en fazla iki ileri gidebiliyoruz, eninde sonunda hepimiz kişisel tarihimizi, kırıklıklarımızı ve mitolojilerimizi tekrar baştan canlandırmaya mahkumuz.
Bunu nereden mi biliyorum? Oynadığım binlerce oyun ve bu oyunların hikayelerini geçtim, tanıdığım binlerce insan ve onların hikayelerinden biliyorum, kimi zaman bu iki grubu karşılaştırıyorum kafamda ve elimde tanıdık acılar, tanıdık mutluluklar ve bir o kadar birbirinden uzak olaylar silsilesine tanık oluyorum. Erkek bir kadını sever, kadın başkasını, erkek gönlünü kadına kaptırır, kadın başkasını delicesine ister, bu zincir bir adım geriye indirgenir, kadını isteyen erkeği isteyen başka bir kadın mutlaka vardır, bütün bunlar kendisini kuyruğundan yemeye çalışan çember çizen bir yılan gibi birbirini takip eder, bunların gerçekleşme sürecinde olanlara ise yaşam adını veririz.
Peki bütün bu bahsettiklerimin yeni jenerasyon oyun teknolojileri ve oyun şirketlerinin bize E3’te pompaladıkları küçük heyecan parçaları ile ne ilgisi var? Çok ilgisi var aslında. George Lucas geçtiğimiz günler de oldukça çapsız bir laf etti, oyunların bir spora dönüştüğünü ve kontrol cihazını elinize aldığınız an hikayelerin ruhunu kaybettiğinden dem vurdu.