Bir editörün intiharı
Bu hafta Mert, Resident Evil: Revelations’ı sizler için inceleyip yazısını yazacağından dolayı Oyun Akademisi kısmına ben yazayım dedim.
Her ne kadar bu talebi düşünmeden kabul etmiş olsam da düşünme sürecini “konu” kısmında epey harcadım. Şu anda bu yazılan 25. Oyun Akademisi ve gerek Mert, gerekse Özgür pek çok konuda sizlere anlatılabilecek pek çok şeyi anlattı.
“Peki bana ne kaldı anlatacak?” diye düşündüğümde açıkçası oyunlar konusunda bir anda direksiyon boşluğu yaşadığımız kabul etmeliyim. Aklıma hemen RPG oyunları, oyunlar arasındaki farklar ya da eskiden oyunlar nasıldı şimdi nasıl tarzı kıyaslamalar gelse de bunlar son zamanlarda sıkça değindiğim konular olduğu için “Yeter!” diye isyan ettim kendime. İşte o sırada dank etti: “Artık yapacak bir şey kalmadı mı?”
GirişHobilerimiz (hepinizde en az bir tane olduğunu farz ediyorum) bizleri tamamen dış dünyadan koparmak, onun stresini üzerimizden atmak ve kafamızı rahatlatmak üzerine kuruludur. Bu ister insanlarla yoğun ilişki içine girmemizi gerektiren isterse tamamen kendinizi izole ettiğiniz bir uğraş olsun her şekilde amaç geri kalan hayatınızın bütün sıkıntısından uzaklaşıp kendinizle birlikte eğlenmenizdir.
Eğer bu sitede takılıyorsanız, en az 2-3 saat sayfalarda dolaşıyor ve bunun gibi yazıları başından sonuna kadar okuyorsanız sizin de bir hobiniz var; oyun oynamak. Tıpkı Merlin ve diğer oyun inceleme yayınlarındaki dostlarımızın sahip olduğu gibi. Oyun oynamak bizler için tamamen bir kaçış yolu. Kavga gürültü, sinir stres, yoğunluk, iş, güç... Her şeyden uzaklaşmak için bir nimet adeta oyunlar. Onlar bambaşka dünyalar ve biz o dünyalarda zaman zaman daha mutlu oluyoruz.
Hepimiz (bu sektörde çalışan editörler) biliyoruz ki sizler, hayatın bizim için mükemmel ya da en azından mükemmele yakın olduğunu düşünüyorsunuz. Dışarıdan bakınca; ofise gidip oyun oynayan, bununla ilgili yazılar yazan, merakla beklenen oyunlara ilk önce ulaşıp ilk önce oynayan ve bunların hepsinin karşılığında üstüne bir de para alan bir iş bu.
Aslında bir yerde haklısınız. Sonuç olarak bizler de bu işe aynı mantıkla girdik. Amacımız bütün gün oyun oynamak ve bir de bunu etrafa iş olarak göstermekti. Üstüne bir de para alacak olmamız ise tamamen piyangonun sözlük tanımıydı bizim için. Benim PSOne haricinde konsolum olmamışken işe girdikten sonra bir adet PS3’üm, bir adet Xbox 360’ım, bir adet PSVita’m, bir adet PSGo’m ve daha nice varlıklarım olmuştu (Hepsi Merlin’in eşyasıydı ancak bana sonsuz kullanım hakkı tanınıyordu) Bunlar yetmezmiş gibi bu cihazların oyunları da üzerime yağıyordu. İnsanların bazen yüzlerce TL verip almaya çalıştığı oyunları bizler “Geç kaldı ama” diye sinirlenerek bekliyorduk. Her gün oyun oynuyor, aklımızdakileri yazıya döküyor, sizlere fikirler veriyor ve bir şekilde oyun konusunda sizlere yol gösteriyorduk.
Tamam, belki anlatımım abartılı oldu ama biraz düşününce bizim durumumuz, bizim durumumuzda olmak isteyen bir kişi için, “Hollywood yıldızının hayatı” niteliğine bile dönüşebiliyordu. (Evet, biraz abartı söz konusu ancak bu bizzat bana söylenen bir söz) Hayat bizler için çok güzeldi. Kimse karışamıyordu çünkü İŞİMİZ buydu bizim. Eve gidip sabaha kadar oyun oynadığımızda EVE İŞ GETİRMİŞ OLUYORDUK. Sonuç olarak çocukluktan beri sevdiğimiz hobimizi artık profesyonel bir meslek dalına dönüştürmüştik.
GelişmeHayatta iki tarz trajedi vardır; istediğini elde edememek ve istediğini elde etmek. Kulağa saçma ya da adaletsiz gelebilir çünkü ne yazık ki öyle. İstisnasız her mesleğin kendince zorlukları vardır. “Sizin işiniz de zor be abi” atasözü ile zaten biz Türk’ler bunu bilimsel olarak kanıtlamış bulunuyoruz. Dolayısı ile “Oyun Editörlüğü” de bir meslek ise bunun ne gibi zorlukları olabilir?
Birkaç paragraf geride yazdıklarımın hepsi olan şeyler. Yani aslında filmlerde gördüğümüz meşhur hayatın sahte yansımaları değil. Orada bashettiğimiz şeyleri yapıyor ve yaşıyoruz. Bunlarla eğleniyoruz, mutlu oluyoruz ya da en azından vakit geçiriyoruz. Fakat işin bundan ötesi de var.
Bunu belki bir kaç yerde daha duymuşsunuzdur ancak şu cümle önemli bir tavsiyeyi belirtir; “Sakın hobini işe dönüştürme”. Henüz bunu yaşamamış olanlar tam olarak kavrayamayabilirler çünkü ciddi anlamda kulağa hoş gelen fakat sadece yaşandığında anlayabileceğiniz bir durumdur hobinizi işe çevirmek. Her şeyden önce zıt anlamlı iki kelimeyi yan yana getirip onlarla ortaklaşa bir şey yaratmaya çalışmaktır bu. Sony ile Microsoft’un, birbirlerinin konsollarını övmesi gibidir. Ya da CoD oyununda BF reklamının yer alması, EA’nın hiçbir stüdyonun oyununa karışmaması, Blizzard’ın bir senede 2-3 tane oyun çıkartması gibidir.
Hobilerimiz bizim kendi dünyamızdır. Onlar bizim mutluluğumuzla var olurlar ve ondan beslenirler. Dolayısı ile hobinizi yaparken ne kadar iyi hissederseniz o kadar büyütürsünüz. Lakin iş dünyası tam tersidir. Senin mutluluğun umrunda olmaz, o senin sorunundur. Onun tek istediği yapman gerekeni belirlenmiş zamanda yapmak ve kusursuz olmasını sağlamaktır. İnsan olman da umrunda olmaz. Hata yapma payın var diye bunun kullanma şartın bulunmamalıdır. Çünkü en ufak bir hata diğer her şeyin senin önüne geçmesini sağlar anında. Hangi alanda olursanız olun iş dünyası böyledir ve böyle kalacaktır.