Garip bir adventure hikayesi ve 90'larda oyuncu olmak.
Bu hafta Mert’in işleri yoğun olduğundan yine benimlesiniz sevgili Oyun Akademisi okurları. İzninizle bu yazıda, sizleri biraz geçmişe götüreceğim. Geçmiş dediysem de o kadar da eskiye gitmeyeceğiz. 90’lı yılların ortalarına, point-click macera oyunlarının son büyük duruşlarını yaptıkları çağa yolculuk edeceğiz. -Özgür90'ların adventure dalında öne çıkan firması, şüphesiz LucasArts’dır. Monkey Island serisi ve o dönemde ilk defa denenen 3D adventure oyunlarının babalarından Grim Fandango, bu firmanın sanat harikaları olmuştur.
Malum o dönemlerde orijinal oyun o kadar da yaygın değildi. Hele de PC için oyunlar, ülkemizde neredeyse %100 olarak korsan satılıyordu. Bu yüzden CD’ciye gidip Curse of Monkey Island almak, oldukça doğaldı. Tam olarak İngilizce bilmemek de sinir bozucu olsa da, oyunu takıp “tam çözüm”den oynamak bile eğlenceliydi. Aradan yıllar geçti, oyunun orijinali alındı ve seslendirmelerle anlayarak güzelce oynandı.
Yukarda oyunu nasıl alıp nasıl oynadığımı anlattım. Çünkü o zamanlarda oyunlardan alınan zevk oldukça farklıydı. Üçüncü boyutta tattığımız günün oyunlarında “Eh grafikler olmamış” diyebiliyoruz. Ancak o zamanlar 2 boyutlu olan Curse of Monkey Island, görüp görebileceğiniz en orijinal çizimlere sahipti. Bir diğer deyişle işin tekniğine değil de ortaya çıkan görselliğe önem verilirdi. Bunun şimdiki oyunlarda esamesi bile okunmuyor ne yazık ki.
Tabi ki oyun üretmek ticari bir iş. Bağımsız geliştiricileri saymıyoruz tabi ki. Ancak söylemek istediğim, ticaretin o zamanlarda bu işin içine şimdi olduğu kadar girmediği. Artık her sene “yeni” bir Call of Duty oyunu görüyoruz. Spor oyunları deseniz, geçtiğimiz senenin oyunlarının makyajlı halleri. Yani bize sunulan yemek, üzerine biraz daha ketçap sıkılmış olarak seneye tekrar önümüze konuyor. Biz de bu döngüye o kadar alıştık ki, her sene aynı yemeği, daha fazla ketçapla yine yiyoruz.