Hepsi geride kaldı. Hepsi geçmişin hayaletleri. Artık onlarsız bir hayatım var. Uzun zamandır onlar olmadan nefes alıyorum, sabahlara onların kabusları ille uyanıyorum ama etrafımda olmadıklarını biliyorum. O kadar uzun zaman oldu ki artık yüzlerini bile unutmaya başladım. İlk aşkım Michelle, son aşkım Mona, baş düşmanım Lem. Hatta kızımın adını bile hatırlamıyorum. En kötüsü de artık bunların hiçbirini umursamıyorum.
Onlardan ve onları hatırlatan tüm şeylerde millerce uzaktayım. Farklı bir dünyada, farklı bir hayata başladım. Bana “kötüden berbata geçti” diyorlar.
Geri zekalılar, eğer benim yaşadıklarımı yaşamış olsalardı şimdiye kadar pis bir barın iğrenç tuvaletinde kafalarına bir mermi sıkıp o sefil varlıklarını çoktan sonlandırmışlardı.
Evet, iyi durumda değilim ama henüz ölmedim de. Önümde hala birşeyler olduğunu hissediyorum. Yaşanacak şeyler, yapılacak şeyler, tehlikeli… şeyler."
Eski bir kara film İlk iki oyunun yapımcılığını üstlenen Remedy’nin elinden alarak bu sefer tamamen kendi bünyesinde bir oyun oluşturmak isteyen Rockstar bu yeni görevini Vancouver şubesine devretti. Bu bazıları tarafından eleştirildi bazıları tarafından desteklendi. Bence Rockstar’ın bu oyunu yıllar sonra tekrardan çıkartırken göğsüne yakın tutması oldukça makul lakin kişisel olarak benim bazı şüphelerim var.
Bu yazıyı okuyanların hepsi, ya da en azından %90’ı ilk iki oyunu oynamıştır. Bu iki oyunda bullet-time haricinde bizleri en çok etkileyen şey elbette ki hikaye olmuştur. 2001 yılında çıkmış olan ilk Max Payne ve hemen ardından 2003’te çıkan ikinci oyunda bir adamın yavaş yavaş yıkılması ve bu sırada etrafındaki şeyleri de yıkarak dibe vurmasını anlatıyordu. Şimdi hikaye konusunu biraz daha deşecek olursak farklı bir oyunu yazımızda anmamız gerekecek; Alan Wake.
PC’ye çıkması ile birlikte daha geniş bir oyuncu kitlesine yayılan Alan Wake bunca zaman sonra farklı bir platformda yayınlanıp sanki yeni çıkmış gibi ilgi çekmesinin sebebi de yine hikaye. Burada durup dürüst olmak gerekir. Alan Wake neden seviliyor? Korku faktöründen mi? Sanmıyorum. Belli sahneleri haricinde öyle ama aman korkutan bir oyun değildi. Evet atmosfer olarak haifif David Lynch ve Night Shayamalan havası vardı ancak korku özelliğinde bir Amnesia gibi insanı sürekli olarak germiyordu. Grafikleri mi? Hayır. Her ne kadar olabildiğince başarılı bir şekilde port edilmiş olsa da gerek makul hataları, gerekse en nihayetinde bir port olması çok da grafiksel şaheserlik durumu oluşturmuyordu. Sesler, müzikler veya aktörler mi? Mükemmel değillerdir (aktörler oldukça iyiydi o ayrı) ancak şikayet edilecek bir durum da yoktu.
Alan Wake’i bunca zaman sonra insanların yeniden alıp oynamasına iten şey, daha önceden oynamış olanların tekrardan yaşamak istediği, hiç oynamamış olanların ise merak ettiği hikayesi ve sunumuydu.
İşte Remedy bu açıdan farklılık gösteriyordu. Her ne kadar Rockstar, GTA gibi çok güçlü oyunlar yapmış olsa da bunların hikayeleri hiçbir zaman etkileyici olmamıştı. Hatta (benim serideki favori oyunumu olan) Vice City’de bile hikaye Scarface’ten esinlenerek hazırlanmıştı.
Remedy patronu Oskari Hakkinen, Rockstar’ın kendilerinden feedback aldığını ve tıpkı kendi yaptıkları oyunlar gibi Rockstar’ın da kaliteli oyun yapacaklarını inandıklarını söyleseler de benim içimde yine de bir şüphe var. Hatırlarsanız ikinci oyunun başlığının altında “A Film Noir Love Story” yazar. İşte üçüncü oyun bir film noir havasından çıkacak ve daha çok Denzel Washington’ın oynadığı "Man on Fire" filmine benzeyecek gibi. Yani güzel ancak az bir drama ve bolca aksiyon. Üstelik bu oyunda Denzel’in ve Dakota Fanning’in oyunculuğunu da göremeyeceğimize göre Remedy’nin proje dışında kalması bence oyunun büyük bir eksisi.
Pekala, hikaye konusuna epey bir yer ayırdıktan sonra şimdi oyun hakkında duyduklarımız, gördüklerimiz, dedikodular, haberler ve vs. ile ilgili bilgileri verip bunları biraz yorumlayalım