1929 mali krizini yeni yeni atlatan ve içki yasağının hüküm sürdüğü Kuzey
Amerika’daki hayali şehir Lost Heaven’da bir gece vakti... Başında kepiyle taksi
şoförü Tommy, cebinden çıkarttığı Marlboro paketinden bir sigara yakar ve
ardından keyifli mi efkarlı mı olduğu yüzünden tam anlaşılmayan bir-iki fırt
çeker... Henüz ne olduğu anlaşılmadan arkasında takım elbise ve iskarpinli üç
adam peydahlanır, içlerinden biri yaralı... Silahla işaret etmeleri üzerine
hepsi taksiye ancak binmiştir ki, diğer bir araba köşeyi hızla döner. Görev,
arkadaki arabayı atlatıp, ne kimliklerini, ne de olanları açıklamış bu adamları
istedikleri yere götürmektir. Salieri’s adlı bir barın önünde durunca,
içlerinden biri beklemesini söyler. Hızlı kovalamacanın ardından bir müddet
arabada bekleyen taksicinin nabzı, kapıdan çıkıp elini ceketinin iç cebine sokan
adamı görünce hızla atmaya başlar. Adam elini cebinden çıkarınca silah yerine
para dolu bir zarf gören şoför az biraz rahatlar. Zarfı uzatan adam yardım
ettiği için Don Salieri’nin şükranlarını sunar ve başı derde girerse muhakkak
haber vermesini söyler.
İşte dünya çapında 2 milyon oyuncuyu bilgisayarları başına kilitleyen, artık
2K’nın bir parçası olan Illusion Softworks adlı ekibin geliştirdiği yapım böyle
başlıyordu. Aslında ilk oyun her şeyden önce “Baba” filminin sanal alemdeki
karşılığı olabilecek kadar güçlü bir hikayeye sahip olmasıyla dikkatleri
çekmişti. Bunun yanı sıra gayet iyi iş çıkaran grafik motoru, Prag’daki Bohemia
Senfoni Orkestrası’nca çalınan giriş müzikleri ve oyun içerisinde, ağırlıkla
gitar efsanesi Django Reinhardt’dan yer alan Soundtrack’lerle yapım, aldığı
yüksek puanları gerçekten hak etmişti.
Böyle bir efsaneden dile kolay tam 7 yıl sonra gelecek halefi, aslında
beklentiler çok yüksek olduğundan oldukça kritik bakışların hedefine oturacak.
Çünkü Mafia 1 gerek hikayesi, gerek grafik ve sesleri, gerek de
oynanabilirliğiyle çıtayı hayli yükseltmiş, türe resmen damgasını vurmuştu.
Atalarımız boynuz kulağı geçer diye dursun, ben size şimdiye kadar yapılmış
açıklamalar ve paylaşılmış bilgilerden derlediğim, biraz da kendi ifadelerimle
çeşnilediğim yazıyı sunayım.
"Devam oyunu Mafia 1'e göre içeriğinde daha fazla aksiyon barındırıyor."
Hikaye
Vito, çocukluğunun yoksulluk dolu hayatından kaçmak isteyen fakir bir İtalyan
göçmeninin oğludur. Şehrin caddelerinde, ait olduğu sınıftaki insanların refah
ve saygıya ulaşmasının tek yolunun mafyadan geçtiğini fark eder. Babasının
yaşamak zorunda kaldığı fakirlikten kaçmak ister ve mafya olma hayali kurar.
Çocukluk arkadaşı Joe’yla beraber Vito, organize suçların dünyasına dalar. İkisi
de mafyada ve caddelerde nam salmak için çok çalışır. Soygun ve araba hırsızlığı
gibi birkaç “Zararsız” işten sonra Vito ile Joe, mafyanın kariyer basamaklarını
hızla çıkarlar. Fakat gangster hayatı, göründüğü kadar parlak değildir...
Oyunda canlandıracağımız başkarakter Vito Scaletta’nın ailesi, kendi daha çok
küçükken büyük umutlarla Amerika’ya göç etmiş. İlk oyunda olduğu gibi burada da
New York, olayların geçtiği “Empire City” için temel teşkil edecek. İşte bu koca
şehrin sokaklarında, en yakın dostu Joe ile fakirlik içinde büyüyen
kahramanımız, paraya ulaşmak için tek umudunun takım elbiseli ve parlak
iskarpinli adamların olduğu şaşaa dolu mafya dünyasına girmek olduğunu anlar.
Yayımlanan videolarının birinde Vito şu ifadeleri kullanıyor: “Benim geldiğim
yerde, istediğini almaya cesaretin varsa, sana adam derlerdi.”