1/3

Karanlık Kardeşlik - Bölüm 5

Emin Çıtak 7.08.2011 - 11:52
Bruma'da Kargaşa
Cyrodiil’in kuzeyindeki tek şehir olan Bruma, dayanıklı insan ırkı ve insanlarıyla aynı orantıdaki dayanılmaz soğuğuyla ünlüdür. Devasa surlarla çevrili olan şehrin giriş çıkışlar için kullanılan iki büyük cümle kapısıysa her daim tetikte olan muhafız birlikleri tarafından korunur. Bruma, aynı zamanda eşsiz üç katlı yapısıyla da ülkenin diğer şehirlerinden oldukça faklıdır. Tabii ki bu yapı sadece ihtişam ve gösteriş amacıyla kurulmamıştı. Yılın her mevsiminde kar ve dondurucu soğukla boğuşan Bruma halkı, evlerini şehrin soğuğa en dayanıklı kısmı olan ilk katına inşa etmişlerdi. Şehir Meydanı ve katedrali de barındıran bu zemin katın ardından yükselen ikinci kattaysa hanlar, ticarethaneler ve resmi loncalar vardı. Şehrin en üst katmanı olan üçüncü kattaysa olağanüstü görkemiyle Bruma Kalesi yer almaktaydı.

     Elrin, Roxey Hanı’nda tanıştığı tüccarla beraber Doğu Cümlekapısı’ndan girerken şehrin ihtişamına ayıracak vaktinin olmadığını düşündü. Buraya tatile gelmemişti. Yapması gereken daha önemli şeyler vardı. Kendi ırkından bir kardeşini katletmek gibi şeyler.

Karanlık Kardeşlik - Bölüm 5
     Lucien Lachance’yi tanıdığı andan itibaren ikiye ayrılmıştı. Bir yanı yaptığı şeylerin ne kadar korkunç ve iğrenç olduğunu söylerken, diğer yanıysa ona ev ve yemek veren Kardeşlik’in hizmetinde olmanın gurur verici bir şey olduğunu fısıldamaktaydı. Gecenin Annesi ona kurtuluşun yolunu göstermişti. Elrin’i korkutansa bu yolun dönüşünün olmamasıydı. Konuşmacı’nın isteğini yerine getirdikten sonra ailenin bir parçası olmuştu. Aileden ayrılmanın ise feci bedelleri olacağı açıktı.

     “Elindeki malları nereye satmayı düşünüyorsun dostum?”

     Beraber yolculuk ettiği tüccarın sesi, Elrin’i düşüncelerinden sıyırıp Bruma’nın dondurucu havasına atıvermişti. Soğuktan donmak üzere olan ellerini cübbesinin içine soktu ve tüccara dönerek:

     “Yok, önce biraz dinlenmek istiyorum, Olav’ın Hanı oldukça ucuz diye duymuştum.” dedi.

     “Tam önünde duruyorsun.” dedi dalga geçerek. “Neyse ben işime bakayım, eğer laflamak istersen ismim Ongar. Evim katedralin arka tarafındadır.”

     Elrin onunla takılmak isteyebileceğini pek düşünmüyordu. Arkadaşa ihtiyacı yoktu. Hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ve hana girdi. Bilmediği şeyse Ongar’ın ilerde onun için hayati önem taşıyan bir isim olacağıydı.

***
     Olav’ın Hanı ufak bir yer olmasına rağmen içerisi oldukça kalabalıktı. Ortadaki masada dört kişi oldukça yüksek sesle konuşarak biralarını içiyordu. Sarhoş olduklarından sık sık konuşmaları sonu gelmez kahkahalara dönüşüyor ve gülerken ayaklarını yere vurmalarıyla alttaki pis halıdan tozlar savruluyordu. Hanın gerisindeki şarap fıçılarının olduğu yerdeyse göğüs dekoltesini aşırıya kaçıran bir kadınla iki erkek belli bir konu üzerinde tartışıyordu. Elrin tartıştıkları şeyin ne olduğunu üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyordu. Hanın sağ bölümü arka bölümdeki merdivenler ve alt taraftaki küçük kapıyla bulundukları yerden ayrılıyordu. Bu bölümler misafir odaları olmalıydı. Olav ise merdivenlere oturmuş pis bir bezle elindeki bardağın tozunu almakla meşguldü. Fakat içeri giren yabancıyı görünce bardağı bıraktı ve bezi şarap fıçılarının üzerine savurarak ayağa kalktı.

     “Eee, ne istiyorsun bakalım?”