Çocukluğumuz, hayatımızda iz bırakan korku filmleri ile dolu. Kimileri zararsız görünse bile öylesine derin yaralar açtı ki geceleri tuvalete gidemez, yatağın altına bakamaz olduk.
Çocukken biz de az manyak değilmişiz. Korku filmleri furyasında, şu andaki korkularımıza sebep olduğunu hiç bilmeden ne bulduysak izlemişiz. Ama öyle 80'li yılların korku filmleri (80'li yılların en iyi korku filmleri) öylesine abartılıydı ki, bizleri "böh" demeden korkutup hayatımızda iz bırakmayı başardılar. Bu yazımızda da "Çocukluğumuzda izlediğimiz iz bırakan korku filmleri ve onların en korkunç sahnelerine bakıyoruz.
Ancak hemen bir uyarıyı da beraberinde getirelim. Makale tamamen spoilerlardan oluşmaktadır. Eğer bunlara maruz kalmak istemiyorsanız, devam etmeme şansına sahipsiniz. Ama baştan söyleyelim, eğer ki korku filmi meraklısıysanız zaten çoğunu izlemişsinizdir.
Çocukluğumuzda İzlediğimiz İz Bırakan Korku Filmleri
Exorcist - Kafa Dönmesi
Exorcist filmindeki kafa dönmesi sahnesi, çocukluk döneminde derin izler bırakarak korku kavramıyla erken yaşta tanışmamıza neden oldu. Bu sahne, o dönemde bizlerin gerçek ve kurgu arasındaki farkı tam olarak ayırt edemeyen zihinlerimizde travmatik etkiler yaratmıştı. Aynı zamanda, çocuklukta yaşanan bu yoğun korku deneyimi, ilerleyen yıllarda bilinçaltımızda kalıcı izler bırakmış, belki de karanlık veya doğaüstü olaylara karşı kalıcı bir tedirginlik geliştirmemize neden oldu.
Alien - Göğüsten Çıkan Yaratık
Alien filmindeki mürettabatın göğsünden ilk defa yaratık çıktığı sahneyi izleyenlerde unutulmaz bir dehşet anı yaratarak beden korkusu ile ilgili derin bir etki bıraktı. Bu sahne, insan bedeninin savunmasızlığını ve içsel güvenliğin yıkılabilir olduğunu acımasızca gözler önüne sererek, zihinlerimizde yoğun bir korku ve kaygı uyandırmış ve ölüm korkusunu erken yaşlarda edinmemize sebep olmuştu.
Jaws - İlk Ölüm
Filmindeki ilk ölüm sahnesi, sadece çocuklarda değil tüm izleyenler üzerinde derin bir korku bırakarak deniz ve suya karşı kalıcı bir tedirginlik hissi ortaya çıkarmıştı. Bu sahne, özellikle kontrol edilemeyen doğal tehlikeler ve beklenmedik saldırılarla ilgili korkuları tetikleyerek, yüzme ve deniz aktivitelerine karşı duyulan keyfi gölgelemekte. Çocukların güvenli alan olarak gördükleri deniz gibi doğal ortamlar, bu sahne sonrası tehdit edici ve tehlikeli olarak algılanmaya başlamış, bu da suyla ilgili kalıcı bir kaygı ve korkunun yerleşmesine neden olmuştur.
Final Destination - Göz Ameliyatı
Final Destination'daki göz ameliyatı, özellikle göz ve hassas vücut bölgeleriyle ilgili korkuları tetikleyerek derin bir rahatsızlık yaratan sahnelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu sahne, tıbbi müdahalelere karşı duyulan güveni sarsmış, göz ameliyatı gibi rutin prosedürlerin bile tehlikeli ve korkutucu olabileceği düşüncesini bilinçaltına yerleştirmiştir.
Day of the Dead - Captain Rhodes'un Ölümü
Day of the Dead'de Captain Rhodes’un zombiler tarafından paramparça edildiği sahne, çocuklukta izleyenler için adeta 'bu kadarı da fazla' dedirten bir şok anı olarak karşımıza çıkıyor. Şiddetin böylesine detaylı sunumu, genç zihinlerde 'kötü adamların da sonu böyle mi oluyormuş?' düşüncesiyle karışık bir dehşet uyandırmıştır. Sonrasında, bir yandan yatağın altını zombilerden korurken, diğer yandan da 'bir daha asla kahraman gibi yürümeyeceğim' kararı alınmış olabilir. Bu sahne, belki de ölümün sadece kaçınılmaz değil, aynı zamanda hiç de estetik olmayan bir süreç olduğunu kafamıza kazıdı.
Mirrors 2 - Banyo
Korku filmi denince mutlaka bir banyo sahnesi olur. Bu filmindeki banyo sahnesi de ayna karşısında diş fırçalarken bile 'acaba bir şey çıkacak mı?' diye tetikte beklemeye neden olmuş bir korku kaynağı. O andan itibaren, banyo yapmak, sadece temizlik değil, aynı zamanda bir hayatta kalma mücadelesine dönüştü. Aynaya bakmak, yüzünü yıkamak ya da duş almak, her an arkanızda bir şey belirir mi korkusuyla doldurup, basit bir sabah rutini olan banyoyu gerilim dolu bir mini korku filmi sahnesine dönüştürdü. Kim bilir, belki de banyoda geçirdiğimiz süreler bu yüzden kısaldı.
Testere 2 - Michael Marks
Her ne kadar Testere filmlerinin her sahnesi ayrı bir korku unsuru barındırsa da muhtemelen Final Destination'daki göz ameliyatından sonra izleyenler için daha büyük bir travma yaratmış olabilir. Michael Marks'ın göz çıkarma sahnesi 'bir daha asla kaşıntılı bir gözle uğraşmayacağım' dedirten bir dehşet kaynağı oldu. Gördüklerimiz, gözlerimizi koruma içgüdüsünü öyle bir tetikledi ki, sanki her an bir tuzak kurulmuş gibi etrafımıza bakar olduk. 'Gözüne toz kaçtı' lafı bile aniden bir kabus senaryosuna dönüştü, göz damlaları ise adeta kutsal su gibi algılanmaya başlandı. Bu yüzden, belki de göz doktoruna gitmek, macera dolu bir gerilim filmi izlemekten daha korkutucu bir hale geldi.
Alfred Hitchcock's The Birds - Kargalar Çocukları Kovalıyor
Korku filmlerinin üstadı olarak tanınan Alfred Hitchcock'un Kuşlar filmindeki kargaların çocukları kovaladığı sahne, 'bu kuşlar kesinlikle bir şeyler planlıyor' düşüncesini kafamıza kazımıştır. O andan itibaren parkta masum masum yürüyen güvercinler bile potansiyel birer tehdit olarak görülmeye başlandı. Kuşlara ekmek atmak mı? Hayır, teşekkürler! Her an gökten bir saldırı gelebilir endişesiyle, kuşlar karşısında sessiz ve hızlı bir şekilde yolumuza devam etmeyi öğrendik.
Tremors - İlk Ölüm
Filmdeki ilk ölüm sahnesi, çocuklukta izleyenler için 'yere sağlam basmak' deyimini bambaşka bir boyuta taşıdı. O andan itibaren, her adımda altında bir canavarın olup olmadığını kontrol etmek, günlük rutinimizin bir parçası haline geldi. Çimenlik bir alanda yürümek mi? Asla! Güvende hissetmek için en yüksek yer neresi, oraya çıkmalıydık. Böylece, çocuklukta 'toprak altında ne var' sorusu, masum bir meraktan çok, kaçınmamız gereken bir gizem haline dönüştü. Kim bilir, belki de o yüzden halının altındaki kıvrımlardan bile şüphe eder olduk!
Süt Kardeşler - Gulyabani
Süt Kardeşler filmindeki Gulyabani sahnesi, çocuklukta izleyenler için karanlık köşelerde pusuya yatmış hayaletlerden korkmanın ötesinde, gece tuvalete gitmenin zorluğunu da beraberinde getirdi. O andan itibaren, evdeki her gölge, Gulyabani'nin gizlenmiş hali gibi görünmeye başladı. Hele o gece çarşafla dolaşan birini görmek? Anında 'Gulyabani mi yoksa?' diye içimizde bir ürperti hissettirdi. Bu yüzden, karanlıkta bir yere gitmek yerine ışığı açıp, cesurca hayaletle yüzleşmek yerine çarşafın altına saklanmayı tercih ettik. Gulyabani sayesinde, bir çarşafın altında bile koca bir dünya yaratabilecek kadar hayal gücüne sahip olduk!
Abi çok travmatik bir çocukluk dönemi geçirmişsin. Bunlar sadece filmlerde oluyor, kurgu, gerçek değiller. İngilteredesin değil mi, bu travmayı aşmak için, bir gece whitechapel civarında uzun bir palto giyip şapka takarak sabahla. Merak etme, gözüm üzerinde olacak.
------------------
Ahahahahaha. Yandık.
- oktay1