Her Dem Erdem: Kolleksiyoner (Bölüm-6)
Erdem Maşlak
30.08.2010 - 16:47
Sonunda bitti ve en başa döndük
-“Tamam, anlıyorum. Gerçekten de çok imrenilecek bir tarihiniz varmış. Bu da
kaderin bir oyunu olsa gerek. Durdurma imkanınız vardı şimdiye kadar yaparken
gördüklerimden anladığım kadarıyla. Tanrı’ya karşı çıkmak demek ha?!” derken
Tuncay, karşısındakinin ona bakışlarındaki hüzünlü ifade hiç kaybolmamıştı.
Yalnız bütün bunlar, yani anlattıklarının bir kelimesi bile, ikisinin asıl
tanışma nedenleri olan cinayetlerin sebebini açıklamıyordu. Tuncay’ın gittiği
apartman dairesindeki ortam, Julia’nın anlattığı asillik unsurlarından hiçbiri
olamazdı herhalde. Aklında yeni bir soru işareti daha oluşmuştu. Zaten hiçbiri
bir an olsun yerinden ayrılmamıştı ve kızı dinlerken her saniye yenileri
ekleniyordu. Ortada cinayetler vardı; dört tane baş ve sadece bir de ceset. Daha
fazla dayanamayarak bütün bunları da açıklığa kavuşturmalıydı. Saçları
dalgalanmıyordu bu sırada; ama, etraftaki kurumuş yapraklar esen sert rüzgarla
oradan oraya savrulup duruyordu. Hafif yeşilmiş gibi görünen; ama, en az
yerdekiler gibi kupkuru olan ve nispeten yerde daha az kalmış olan yapraklar
birer ikişer yerden havalanarak dallarına tekrar tutunuyorlardı.
-“Onları sana anlatamam. Sana sadece bilmen ya da benim anlatmam gereken
kadarını söyleyeceğimi hatırlıyorum. Bu noktayı sana şimdi anlatamam. Dikkat et,
şimdi anlatamam diyorum. Bunların ne anlama geldiğini öğreneceksin, hem de benim
ağzımdan. Ama bu biraz uzun bir süre alacak ve şimdi olmayacak. En azından şunu
belirtmeme izin ver. Ölmeden neler olup bittiğini tam anlamıyla bileceksin.”
güldü “Eğer o binada ölenlerin normalden daha kısa yaşadıklarını sanıyorsan
yanılıyorsun. Eceli ile ölenler tam zamanında hayatlarındaki son noktayı
koyarlar. Ne daha fazla yaşarlar, ne de daha az. Sen de anlayacaksın bunu.
Öleceğin zaman anlayacaksın, tabii eğer bir cinayete kurban gitmezsen yada
trafik kazası gibi bir şey gerçekleşmezse.”
Tuncay yavaş yavaş Julia’nın bütün bunları onun inadına yaptığını düşünmeye
başladı. Her insanın eceliyle öldüğünü o da kabul ediyordu; ama, kendisi için
söylediği şeylere anlam veremiyordu. Ne zaman öleceğini merak etmeye başladı bir
süre sonra. Julia ona ne zaman öleceğini söyleyecek miydi? Sözlerinden bunu
anlıuyordu. Cinayetlerin nedenlerini de anlayacakmış kadının sözlerine bakarsa
eğer. Ne zaman ama? Ölürken mi peki? Belki sonu onlar gibi olacaktır. Bu sorunun
cevabının karşısındakinde gizli olduğunu biliyordu Tuncay; ama, sormak da
istemiyordu. Çünkü insanın nüfus kağıdında doğum tarihinin yanına ne zaman
öleceğini de yazmak, kişiye pek de moral vermezdi galiba. Kız ile arasında yine
biraz mesafe bırakarak geriledi Tuncay. Tuncay Julia’nın yanındayken
birbirlerine bakıyorlardı. Önce Tuncay gözlerini kaçırıp ileri baktıktan sonra
yavaşlayarak gerilerken kızın gözleri de öne doğru düştü. Başını eğerek yürümeye
devam etti. Bir daha asla böyle bir ortamda bulunamayacağı için hayatının tadını
çıkarıyordu dedektif. “Dedektif!!” diye söylendi kendi kendine ve kısık bir
sesle güldü. Eğer elinde kalem kağıdı ve cebinde birkaç tane sigara olsaydı,
bütün olasılıkları değerlendirip kendi davasını kendisi çözmeye yeltenebilirdi.
İkisinden de mahrum olsa bile beyni yerindeydi. Aklını kullanırken bütün
olasılıklara dikkat etmeye çalıştı. Dört kafanın sahipleri onu ilk aşamada o
kadar da ilgilendirmiyordu şu anda. Sadece kendisi, yaşadıkları ve geriye doğru
dönen dünyası vardı elinde.