Bir gezegenin yok oluş hikayesi
Dünyanın en çok tercih edilen ve en büyük oyuncu kitlesine sahip olan FPS oyun türünün, etkileyici örneklerinden biri de hiç şüphe yok ki Halo’dur. Kimi çok sever, kimi ise nefret eder. Sizler hangi taraftasınız bilmiyorum, ama bir gerçek var ki, o da Halo’nun her zaman en popüler FPS’lerin başında geldiğidir. 2001 yılında, Xbox’a çıktığında yere göğe sığdıramayanlar olduğu gibi, yerin dibine sokanların da sayısı hiç de az değildi.
O dönemde Xbox sahibi olan nadir oyunculardan olduğum için benim için çok değerli bir oyundu ve ikinicisini de büyük heyecanla beklemiştim. Hatta ikinci Halo’yu bitirdiğimdeki heyecanımı hiç unutamam. Tüm hikayeyi hem insanlar hem de karşı ırklar perspektifinden görebilmek büyük heyecan yaratmıştı bende. Aynı heyecanı üçüncü oyun için de duyduğumu söyleyebilirim. Hele yeni nesil grafiklerle bu müthiş maceraya ortak olabilmek benim için ayrı bir keyifti.
Halo ne kadar başarılı bir oyun olmuş olsa da bir türlü Avrupalı oyuncular tarafından yeterli ilgiyi göremedi. Özellikle Amerika’da çok büyük oyuncu potansiyeline sahip olan Halo’nun ülkemizde destekçisinden çok köstekçisi var. Peki bu tabloyu Reach değiştirebilecek mi, diye sorarsanız, kesinlikle değiştirmeli diye düşünüyorum. Çünkü Halo: Reach, Xbox 360 platformunda, FPS adına gelinen en son nokta diyebilirim. Her şeyi ile dolu dolu bir macera...
Neler oldu neler Maceramızın umutsuz hikayesine şöyle bir göz gezdirelim isterseniz. Bir kere Halo oyunlarına yabancıysanız, ilk olarak önceki oyunların hikayelerine bakmanızı tavsiye ediyorum. Halo isimli, çember şeklindeki yapay gezegenlerin aslında silah olduğunu öğrendiğimiz, Halo: Combat Evolved; ardından tüm galaksideki, acmasız savaşın detaylarını gün ışığına çıkaran Halo 2; savaşın nasıl sona erdiğini gün ışığına çıkan Halo 3 ile tüm hikayeye ortak olmuştuk. En azından bu kadarını bile bilseniz kafi.