Özel İnceleme
Ben Game of Thrones: A Telltale Game Series ile ilgili beklentilerimi iyice düşürmüş bir halde yeni bölüm olan Sword in the Darkness’a giriş yaptım. İki saatin sonundaysa o yüzü asık, memnuniyetsiz ifadem yerini şaşkınlığa bıraktı.
Baştan söyleyeyim, yeni bölüm olmuş sevgili okur, hem de çok güzel olmuş. İlk iki bölümde atılan düğümler, Sword in the Darkness’ta öyle bir çözülmeye başlıyor ki, bölümün ne ara bittiğini bile anlayamıyorsunuz.
Hal böyle olunca, itiraf etmeliyim ikinci bölümün hikayesi de bir nebze olsun anlam kazanıyor. Eğer The Lost Lords tam bir oyunun sadece bir bölümü olsaydı, Game of Thrones’un hem bizdeki, hem de dünya çapındaki puanları böylesine düşük olmazdı. Çünkü Telltale sağ olsun, biz onların oyunlarını bölümler halinde incelemek zorundayız ve sönük geçen bir bölüm düşük puan olarak geri dönüyor.
Sword in the Darkness’la, Forrester’lar ilk kez önemli kararlar alıyorlar ve ana öyküde varlıklarını güçlendiriyorlar. Bu sefer çakma Stark’ları değil, gerçek Forrester ruhunu yakalamaya çalışıyoruz. Öykü açıldıkça Asher, Mira ve Gared etkilerini hissetmeye başlıyorlar, en önemlisiyse kendi karakterlerini buluyorlar.
Mira ve onun King’s Landing macerası yine Game of Thrones: A Telltale Game Series’in en güçlü yanı olarak göze çarpıyor. Bu sefer hem Cercei, hem Tyrion hem de Margaery, Sword in the Darkness’ta önemli etkiye sahip oluyorlar. Üçünün de bizden istediği bir şey var ve ne yazık ki bu dünyada –hele ki Game of Thrones dünyasında- herkesi aynı anda memnun edemezsiniz.
Umudu kesmek üzereyken beklentileri arttırmak
Nerede kalmıştık? Game of Thrones tüm haşmetiyle ekranlara dönüş yapmaya hazırlanırken, hikaye anlatma ustası Telltale Games, ünlü fenomeni oyun dizisini oyun serisine dönüştürmekle meşguldü. İlk bölüm hikayeyi harika bir şekilde başlatırken, oyunun teknik sorunları başa bela olmuştu. Ardından The Lost Lords, beklenen etkiyi yaratamamış ve koca bölüm ‘hiçbir şey’ olmadan sona ermişti.Ben Game of Thrones: A Telltale Game Series ile ilgili beklentilerimi iyice düşürmüş bir halde yeni bölüm olan Sword in the Darkness’a giriş yaptım. İki saatin sonundaysa o yüzü asık, memnuniyetsiz ifadem yerini şaşkınlığa bıraktı.
Baştan söyleyeyim, yeni bölüm olmuş sevgili okur, hem de çok güzel olmuş. İlk iki bölümde atılan düğümler, Sword in the Darkness’ta öyle bir çözülmeye başlıyor ki, bölümün ne ara bittiğini bile anlayamıyorsunuz.
Hal böyle olunca, itiraf etmeliyim ikinci bölümün hikayesi de bir nebze olsun anlam kazanıyor. Eğer The Lost Lords tam bir oyunun sadece bir bölümü olsaydı, Game of Thrones’un hem bizdeki, hem de dünya çapındaki puanları böylesine düşük olmazdı. Çünkü Telltale sağ olsun, biz onların oyunlarını bölümler halinde incelemek zorundayız ve sönük geçen bir bölüm düşük puan olarak geri dönüyor.
Sword in the Darkness’la, Forrester’lar ilk kez önemli kararlar alıyorlar ve ana öyküde varlıklarını güçlendiriyorlar. Bu sefer çakma Stark’ları değil, gerçek Forrester ruhunu yakalamaya çalışıyoruz. Öykü açıldıkça Asher, Mira ve Gared etkilerini hissetmeye başlıyorlar, en önemlisiyse kendi karakterlerini buluyorlar.
Iron From Ice’ın ilk sahnesini saymazsak, Sword in the Darkness ile ilk kez kendimi o evrenin içinde hissettim.