Türkiye’ye özel fiyatlandırma ve Türkçe altyazı desteği
Parkur mekaniği ve oynanış
İlk oyunun ruhuna uygun yapım
Beast modu ve Co-op modu
Atmoster, gece korku dolu, tatmin edici görsellik
Grafikler tatmin edici olsa da daha iyisi olabilirdi
Biz Türklerin en- sevdiği ve en değer verdiği dünyaca ünlü başyapıt dediğimizde aklımıza direkt Crysis serisi ve Mount and Blade serisi gelir. Bu kesinlikle doğru fakat zamanla hayatımızda önemli yer edinmiş olan Polonya yapımı bir oyun var. O da: Dying Light: The Beast.
Çünkü oyun duyurulur duyurulmaz, Türkçe altyazı desteği ile geleceği ve Türkiye’ye özel satış fiyatı ile çıkacağı belirtildi. Ve bunu da yaptılar. Globalde 70 dolar ve Euro bandında olan oyun, şu an Türkiye’deki satış platformlarında 45 dolar bandında. Kaldı ki oyunun ilk bölümünün de Türkiye’de geçtiği, bu oyunun açılışında onaylandı. Hepsine değineceğiz.
Polonya merkezli Techland tarafından geliştirilen Dying Light: The Beast, normalde Dying Light 2: Stay Human için DLC olarak planlanmıştı. Bu DLC, yaşanan sızıntılar, DLC’nin geliştirilmesine verilen büyük önemden dolayı, oyunun maaliyeti ve boyutu arttıkça, DLC yerine projenin kapsamı daha da genişletilerek ve geliştirilerek bağımsız bir oyun oyun haline geldi. Buna herkesin anlayabileceği bir örneklendirmede bulunmak gerekirse; GTA III ile hazırlanan Vice City DLC’si, geliştirme aşamasında tek başına bağımsız bir oyun olmuş ve GTA Vice City hayatımızdaki yerini almıştı ya da Assassin’s Creed: Valhalla için geliştirilen Mirage DLC’sinin ayrı oyun olması da örneklendirilebilir. Hatta Assassin’s Creed de, Prince of Persia’nın DLC’si olacaktı başta.
Bu detaylar neden mi önemli? Bazı oyunlarda, DLC’yi sırf para kazanmak için ayrı satıyorlar ve DLC için hazırlanan oyun, kısa ve ana oyunlar kadar iyi olmaz algısı oluşmuştu. Sadece bu ön yargıyı kırmak isterim. Firma, bu oyunun dinamiklerinin ikinci oyun ile aynı seviyede olduğunu da inkar etmiyor fakat oyuna girdikten ve oynadıktan sonra asıl devam oyunu buymuş gibi izlenime kapılıyoruz. Hikayesel ve oynanış yönünden özellikle.
Techland, bu konuda yine oyuncuların gönlünü alacak bir hamle yapmayı da ihmal etmemiş. Dying Light 2: Stay Human’ın Ultimate sürümüne sahip olan oyunculara 2 ayrı DLC ücretsiz verilecekti. Bu DLC olması için planlanan oyun, ana oyun olduğundan dolayı, ikinci DLC’yi ücretsiz alamayan Ultimate kullanıcılarından dolayı, bu oyunu ücretsiz vermeyi de tercih etmişler. Özetlemek gerekirse: Dying Light 2: Stay Human’ın Ultimate sürümüne sahipseniz, Dying Light: The Beast’i ücretsiz olarak sahip olabilirsiniz. Kütüphanenizi ve oyunun mağazasını kontrol edin. Oyunculara bu jesti sunan firmayı ayrıca tebrik ederiz.
Asıl devam oyun bu demiştim ya, Dying Light 2: Stay Human’da hikaye biraz farklılaşıyordu. Yani herhangi bir spoiler vermeden anlatmak gerekirse; ilk oyunun baş kahramanı Kyle Crane, The Beast ile geri dönüyor. Hikaye ise onun baron tarafından yapılan deneylerden 10 sene sonrasında geçiyor. Sürekli ülkemizde dedikodulara ve X (Twitter) üzerinde de tartışmalara sebep olmuş olan Harran, Türkiye ya da Harran, Türkiye’den esinlenerek yapılmış Şanlıurfa, İstanbul karışımı bir şehir kavramına da oyunun başında son veriyorlar. Crane, geçmişini anlatırken, Türkiye’nin Harran şehrinde yaşadığı durumlardan bahsederek oyunda ilk kez Türkiye isminin geçtiğini ve ilk bölgenin Türkiye’de olduğunu böylelikle onaylamış oldular.
Oyunda parkur mekaniği, serinin önceki oyunlarına kıyasla daha rafine olmuş ve hareket akıcılığı, ilerleme ilk oyunun kalitesinde fakat yine de dinamikler Dying Light 2: Stay Human ile aynı seviyede. Buna rağmen iyileştirmeler de mevcut fakat bazı çıkıntılara tutunmak ya da tepkisizlik hafiften oluyor. Bu da yanlış anlaşılmasın oyun harika optimizasyon edilmiş durumda. Çok fazla da bug yok oyunda. Hatta optimize edilerek sunulan oyunlar oluyormuş diye de diğer firmalara ders niteliğinde cevaplar veriyorlar. Bu tarz durumlar oyuncunun işini zorlaştırsa da, yine de oynanışa büyük engel değil. Dediğim gibi oyun optimize.
Çatılardan koşmak, tabelalara tutunmak, kanca ile bir nevi Spider-Man ve Just Cause edasında bir yerlere tutunmak, tırmanmak gibi hareketler son derece akıcı ve doyurucu. Bir yerde fazlasıyla yapılan hareketsizlik ise ölümle sonuçlanabiliyor. Düşmanlar çok acımasız ve vahşi. Hatta serinin en vahşi oyunu. Sadece düşmanlar da değil. Zombilerde, bugüne kadar diğer oyunlarda görülmemiş seviyede kan ve şiddet var. Zombilerin parçalanması, uzuvların kopması, kan efektleri vs… Fragmanlara kanmayın. Sanırım YouTube kuralları gereği ve tanıtım gereği az tutulmuş. İzlediğimiz oynanış videolarına kıyasla çok fazla kan ve şiddet var. Ne yalan söyleyeyim: Zombileri parçalamak inanılmaz keyifli. Tabii parçalarken efor ve elinizdeki silahın gücünü de harcıyorsunuz. Bu da elinizdeki yakın dövüş silahlarının parçalanmasına, onları tamir etmek için çeşitli toplanabilir hurdaları harcamanıza sebep olabiliyor.
Oyunda bol bol BOSS savaşları var. Oyunun başında zorlayıcı bir Kimera adı verilen BOSS ile karşılaşıyorsunuz. Bu Kimera’ları öldürdükçe canavar modunda kullanabileceğiniz yetenek özelleştirmelerine sahip oluyorsunuz. Hani Crane’in maruz kaldığı deneyler vardı ya; oyunun adında da olduğu gibi (The Beast) karakterimiz bir canavara dönüşebiliyor. Başlangıçta bunu kontrol etmek çok zor ve kendi kendine bar doldukça ya da dolmadıkça canavara dönüşebiliyoruz. İşte bu Kimera’ları öldürdükçe ve kazandığınız yetenek puanlarıyla kendinizi kontrol etmeniz kolaylaşıyor. Böylelikle God of War serisindeki Spartalı öfkesi gibi birkaç tuş ile kendinizi istediğiniz an dönüştürebiliyorsunuz. Aksi taktirde bu sizin isteminiz dışında oluyor.
Silahlarınızı oyun boyunca modifiye etmeniz de mümkün. Bir palanın ucuna, ışık lamba da takabiliyorsunuz, alev püskürtülere testere bıçakta… Bu konuda çeşitlilik fazla ve oyunda tabanca, hafif makinalı ve saldırı tüfekleri gibi silahlar da bu oyunla birlikte mevcut. Oyunda çoğu yerde mermi kıtlığı var. Bu yüzden mermi üretme ya da mühimmat kutularını kontrol ederek bunlara erişmeniz adına her yeri kontrol etmenizde fayda var.
Oyunda birçok yer yağmalanabiliyor. Her yer olmasa da, birçok binaya ve evlere girmek mümkün. Her binanın ve evin ayrı tasarımı ve kendine has özelliği var. Bu konuda kolaya kaçmamışlar. Her detayı ile uğraşmışlar. Ayrıca oyunda araç kullanımı da mevcut fakat parçalanması ve patlaması kolay olabiliyor. O yüzden zombilere saldırırken ve zombi saldırısında kaçarken buna dikkat etmeniz lazım.
Oyunda Co-op mekaniği de mevcut. Dört kişiye kadar arkadaşlarınızı oyuna davet etmeniz mümkün oluyor. Turf sistemi de geçerli. İlerlemeniz tüm oyunculara sağlanıyor. Birbirinizle konuşma, iyileştirme, yeniden diğer oyuncuları canlandırma gibi özellikler de var. Özellikle Co-op sistemi, boss savaşlarında çok daha etkili ve harika oluyor.
Oyun tamaen açık dünyada geçiyor. Castor Woods adı verilen kırsal, ormanlık ve köylerin bulunduğu bir bölgeye kurulmuş durumda. Şehir merkezi de, köy alanları da doğayla iç içe ve daha çok etkileşime geçeceğiniz yoğun yapılarda bulunuyor. Burada da zamanında Harran’ın Türkiye olup olmaması belirtilmediği gibi, bu oyunda da mekan tam anlamıyla neresi olduğu belirtilmemiş. Bulunduğu bölgeye dikkatle bakınca aklımıza İsviçre Alpleri geliyor. Tabii Arnavut Alpleri de olabilir. Henüz bu konuda kesinlik yok.
Hikayeyi tekrar hafiften vurgulamak gerekirse; Kyle Crane’in geçmişinde gelen travma, deneylere maruz kalışı, hem içindeki, hem de deney sonrası gelen mutasyon sonucundaki canavarla mücadeleye ve kendi iç dünyasına dönüyor. Bu durum bir nevi Max Payne havası katsa da, ya da sıradan bir karakter olan Nathan Drake’in dördüncü oyundan sonra iç mücadelesini konu alsa da, bu da Kyle Crane’in benzer şeyler yaşattığını vurguluyor. Bu yönüyle de karanlık ve psikolojik güçlü öğeleri barındırıyor.
Oyunun grafikleri son derece mükemmel diyemesem de, görsel olarak oldukça tatmin edici. Her şey grafik değil sonuçta fakat ilk izlenimler ikinci oyunun grafikleri sanki birinci oyuna kurgulanmış gibi izlemin veriyor. Caster Woods adlı bölge, zaten yapısıyla bir huzur veren bölge olduğundan dolayı, bu grafiksel detayın son derece üst düzey olmaması çokta olumsuz bir etki etmiyor. Önceki oyunlara kıyasla Harran ve Villedor’dan daha küçük bölge. Alplerin verdiği etkiyle küçük yerleşim birimleri, parklar, pazarlar ve dağlık bölgelerde ormanlar, mağaralar mevcut.
Yine överek vurgulayacağım: Oyun optimize… Gerçekten harika bir şekilde optimize. Konsollardaki grafik ve kalite modunun her ikisinde bile 60 FPS’e ulaşabiliyor. Bu da parkur ve hızlı aksiyon için ciddi bir avantaj sağlıyor. Özellikle gece vakti kaçış yaptığımız zombilerin olduğu bölümde…
Teknik olarak oyunun ışık efektleri, görsel tasarımı tatmin edici. Gece gündüz geçişleri olsun, zombilere uygulanan mavi ışığın verdiği etki olsun oyunda FPS düşüşlerine pek etki etmiyor. Sadece PC sürümünde bazı VRAM sonuçları ya da takılmalar olabiliyor. 1.2 yaması ile de bunun düzeltildiği iddia ediliyor.
Sonuç olarak Dying Light: The Beast, hem hikaye açışından, hem oynanış, hem de tatmin edici grafikleri açısından harika bir yapım olmuş durumda. Co-op oynanış sevenlerin de yönelmesi gereken ciddi bir yapım. Zaten yakın zamanda Black Ops 7 gibi oyunların da Co-op’a yöneldiği günümüzde harika bir alternatif olabilir. Türkiye için özel fiyat, Türkçe altyazı desteği ayrıca harika. Özellikle son kez öveceğim: Oyunun optimize olması, zamanında bir oyunu sorunsuz oynatma seçeneği sunuyor. Bu yüzden şans verilmesi gereken yapım!
Oyunu satın alırken dikkat etmeniz gereken bir durum var: Fiziksel kutulu sürümünü satın alacak olan arkadaşlar bölgenin Amerikan ya da Avrupa bölgesi olmasına dikkat etsinler. Çoğu kullanıcı, özellikle Türkiye’de yaşayıpta dışarıdan oyun getirten bazı arkadaşlar Asya ve Ortadoğu bölgesinde satılan oyunun sansüre maruz kaldığını söylüyor. Bu da insanların ölümü, kan, şiddet, uzuv kopmalarının olmaması, cinselliğin sansürlenmesi ve piksellenmesi gibi gibi… Benim gibi sansürsüz yapıma değer veriyorsanız, buna dikkat etmenizi öneririm. Aksi taktirde oyun zevkinizi yerle bir edebilir.
Kısa ve öz olarak ilk oyunu sevdiyseniz, bu oyunu da seveceksiniz. Hatta çoğu zaman sanki ikinci oyun hiç çıkmamış gibi bir hisse varacaksınız.