Özel İnceleme
Dying Light bu yılın ilk kurbanı, yani piyasaya sunulan ilk büyük yapım. Techland’in daha önce yaptığı oyunları biliyorsanız az çok ne ile karşılaşacağınızdan emin olabilirsiniz. Ben kendilerini bundan yıllar evvel Call of Juarez ile tanımıştım. Özellikle ilk oyunu defalarca oynayıp bitirmişimdir. Karakter, oynanış ve dallı budaklı hikaye anlatımıyla beni saatlerce monitör başında tutmaya yetmişti. Eh, Dying Light ile Call of Juarez (ki bu serinin devam oyunlarından haz almıyorum) arasında benzer olan sadece iki nokta var: FPS olmaları ve Techland tarafından geliştirilmiş olmaları.
Peki, Dying Light’tan bahsederken ilk olarak size neyi anlatmam gerekiyor? Hikaye? Sanmıyorum, çünkü ortada pek öyle sağlam bir ana hikaye yok. Aklınıza gelen ilk 3 zombi klişesi bir kez daha hayata geçiyor. Açık dünya öğeleri? Bu kısmı Dead Island’tan hatırlıyorsunuz, değişen süper bir şey yok. Oynanış? Ona daha var, en güzel kısımlardan birini öyle bir çırpıda anlatamam. Harran?
Yani en azından incelemenin dili Türkçe. Yoksa oyunun Türkiye’de geçtiği filan yok. Yapımcıların da bahsettiği üzere inanılmaz bir esinlenme var ama oyun boyunca çok fazla Türkçe kelime göremeyeceksiniz. Kurgusal bir şehir olan Harran, etrafı duvarlarla çevrilmiş koca bir karantina alanından oluşuyor. Bu durumu ilk fark ettiğimde aklıma gelen ilk yapım Half-Life 2 olmuştu. Kimsenin gitmediği, lanetli kent…
Elbette Harran, ne Ravenholm kadar kasvetli, ne de onun kadar ıssız. Techland’ın en iyi başardığı şeylerden biri bu olmuş. Şehri gerçekten de hissediyorsunuz. Geceyi, gündüzü ve kısacası tüm tehdidi sonuna kadar yaşıyorsunuz. Gündüz erzak ararken, gece zombilerden kaçmaya çalışırken hep o hayatta kalma içgüdüsünün sizi sürüklediğini fark ediyorsunuz. Bu Dead Island’da kendini pek fazla hissettirmeyen bir özellikti. Dying Light’ta atmosferi sonuna kadar yaşıyorsunuz.
Dying Light, hem akıcı hem de aksiyonu bol oynanışıyla ön plana çıkmayı başarıyor
Gerçekçi olmak gerekirse atmosfer öyle şahane ki ister istemez Techland’a kızıyor insan. Diğer her Techland oyununda olduğu gibi yine o bitmemiş oyun hissi ilk dakikadan itibaren peşinizi bırakmıyor. Harran kesinlikle içi boş bir yer değil ama yine bir şeyler eksik.
Açık dünya oyunu yapmanın riski bu olabilir. Siz ne kadar uğraşırsanız uğraşın, süper grafik ve oynanış bile vermiş olsanız ipin ucu kaçabiliyor. Benim fikrime göre adamakıllı bir açık dünya oyunu yapmak oldukça zordur, hatta bu türde kendini kanıtlamış sadece iki firma vardır: Biri Bethesda Game Studios, diğeri de Rockstar.
Doktor Sağbırakmayan! Ben zombi olmuşum!
Defalarca düşünüp, sorgulamaya gerek yok. Dying Light, ismen olmasa bile, kesinlikle Dead Island’ın ve beraberinde getirdiği açık dünya geleneğinin takipçisi. Biraz zorlasak iki yapım için de aynı oyun diyebiliriz aslında. Elbette Dying Light’ı öne çıkaran ve ister istemez birçok oyuncu tarafından beklenmesine yol açan sürüsüyle neden var.Dying Light bu yılın ilk kurbanı, yani piyasaya sunulan ilk büyük yapım. Techland’in daha önce yaptığı oyunları biliyorsanız az çok ne ile karşılaşacağınızdan emin olabilirsiniz. Ben kendilerini bundan yıllar evvel Call of Juarez ile tanımıştım. Özellikle ilk oyunu defalarca oynayıp bitirmişimdir. Karakter, oynanış ve dallı budaklı hikaye anlatımıyla beni saatlerce monitör başında tutmaya yetmişti. Eh, Dying Light ile Call of Juarez (ki bu serinin devam oyunlarından haz almıyorum) arasında benzer olan sadece iki nokta var: FPS olmaları ve Techland tarafından geliştirilmiş olmaları.
Peki, Dying Light’tan bahsederken ilk olarak size neyi anlatmam gerekiyor? Hikaye? Sanmıyorum, çünkü ortada pek öyle sağlam bir ana hikaye yok. Aklınıza gelen ilk 3 zombi klişesi bir kez daha hayata geçiyor. Açık dünya öğeleri? Bu kısmı Dead Island’tan hatırlıyorsunuz, değişen süper bir şey yok. Oynanış? Ona daha var, en güzel kısımlardan birini öyle bir çırpıda anlatamam. Harran?
İşte şimdi aynı dilde konuşmaya başlıyoruz. Gerçekten.
Elbette Harran, ne Ravenholm kadar kasvetli, ne de onun kadar ıssız. Techland’ın en iyi başardığı şeylerden biri bu olmuş. Şehri gerçekten de hissediyorsunuz. Geceyi, gündüzü ve kısacası tüm tehdidi sonuna kadar yaşıyorsunuz. Gündüz erzak ararken, gece zombilerden kaçmaya çalışırken hep o hayatta kalma içgüdüsünün sizi sürüklediğini fark ediyorsunuz. Bu Dead Island’da kendini pek fazla hissettirmeyen bir özellikti. Dying Light’ta atmosferi sonuna kadar yaşıyorsunuz.
Dying Light, hem akıcı hem de aksiyonu bol oynanışıyla ön plana çıkmayı başarıyor
Gerçekçi olmak gerekirse atmosfer öyle şahane ki ister istemez Techland’a kızıyor insan. Diğer her Techland oyununda olduğu gibi yine o bitmemiş oyun hissi ilk dakikadan itibaren peşinizi bırakmıyor. Harran kesinlikle içi boş bir yer değil ama yine bir şeyler eksik.
Açık dünya oyunu yapmanın riski bu olabilir. Siz ne kadar uğraşırsanız uğraşın, süper grafik ve oynanış bile vermiş olsanız ipin ucu kaçabiliyor. Benim fikrime göre adamakıllı bir açık dünya oyunu yapmak oldukça zordur, hatta bu türde kendini kanıtlamış sadece iki firma vardır: Biri Bethesda Game Studios, diğeri de Rockstar.