Dört Yolcu atların yanına geldiklerinde askerlerin onları beklediklerini gördüler. Beş at onları bekliyordu. Dördü yolcular, biri de erzak ve gerekebilecek yolculuk eşyaları içindi. Konuşmaya gerek yoktu. Tek yapmaları gereken atları mahmuzlamaktı artık. İşler yolunda giderse yol ortalama on gün alacaktı. Kaybedecekleri her saniye, kendi ölümlerine attıkları bir adım olacağı için her anı değerlendirmeliydiler. Her biri atının üzerine bindi. Zenti henüz hiçbir şeyin farkına varmamıştı. Neşeli tavırları ile şarkılar bile söylüyordu. 'Voohoooo, ejderha göreceğim. Voohoooo, onu öldüreceğim...'. Bartale iyiden iyiye sinirlenmeye başlamış, gözlerini dik dik Zenti'ye yöneltmişti. Ama ejderhaya karşı koyabilmek için tek şansları bu grupsa, her birine ihtiyaçları olacaktı. Bu sebeple şu an için birşey yapmamaya karar verdi.
Hazırlardı. Yola çıkmaları gerekiyordi. Hala bir ses çıkartan olmamıştı. Sessizliği bozan ise Dainter oldu: 'Sanırım yolu bilen tek kişi olarak, sizlere açıklama yapmak zorundayım. Öncelikli olarak Sarmal Yol'dan geçip Sakız Ağacı'na varacağız. Orada bize yardımı dokunabilecek bazı dostlarım var. Ardından Kükreyen Aslan Vadisi'ne girip bazı otlar toplamam gerekecek. Son olarak da Torman Bataklığı'ndan geçip Talanya Dağı'nın eteklerine varacağız. İşler yolunda gider ve oraya varabilirsek, devamını orada anlatırım'. 'Ejderhayı nasıl öldürmeyi planlıyorsun?' diye sordu Bartale. 'En ufak bir fikrim yok.' dedi Dainter. Bunu söylerken de iç cebinden çıkarttığı şıkırdayan bir torbayı Bartale'e uzattı. Ne olduğunu anlamayan şövalye torbayı alıp içine baktı. Gözlerine inanmakta zorlanıyordu. Kısa Kuyruk şaşkınlık içinde 'Benim parçalanan kılıcımın parçaları bunlar. Nasıl ele geçirdin?' dedi. Büyücü ilk anda cevap vermese de gözleri hala şarkılar söylemeye devam eden Zenti'ye döndü. Bir süre sonra da 'Anlaşılan bizim hırsız, düşündüğümüzden daha akıllı ve cesur' dedi.
Sarmal Yol, geçmeleri gereken en basit yoldu. Etrafı ağaçlarla kaplı olduğu için katil, hırsız ve kaçakların gizlenme yeri idi. Tabi asıl sorun bu değildi. Birkaç çapulcu ile uğraşmak, düşünmeleri gereken son şeydi. Ormanın her yeri nerede ise birbirinin aynısı idi. Kaybolmamak için mutlaka işaretleri doğru takip etmeli, güneş sürekli olarak tepede iken yol almalıydılar. Orman oldukça büyük olduğundan mecburen açık arazide bir gece kamp kurmak zorundaydılar.
Sarmal Yol'a vardıklarında nerede ise güneş tam tepeye çıkmış, öğlen olmuştu. Grup hem dinlenmek hem de birşeyler yemek için dere kenarında mola verdi. Bu vakte kadar çok fazla konuşmamışlardı. Özellikle de Bartale. Gruptakilerden nefret ediyordu. Kendini onlara yakıştıramıyor, hem krala hem de kraliçeye lanetler ediyordu. Şu ana kadar hiçbir sorun ile karşılaşmamış olmamaları, bundan sonra da yolun aynı kolaylıkta devam edeceği anlamını taşımıyordu. Bu sebeple tüm yol boyunca dikkatlerini korumalıydılar. Derenin kenarında atlarından indiler. Giselle, hızlıca bir ağacın arkasına gidip, pantolonunu indirerek çömeldi. Bunca saat boyunca kendini tutmuş, ancak tam patlayacakken mola vermişlerdi çok şükür. İşini gördükten sonra biraz ileride gördüğü kızıl ağaca doğru ilerledi. Kılıcı ve bıçakları olmasına rağmen ok ve yayı yoktu. Kızıl ağacın dalları istediği kalınlıkta ise kendine güzel bir yay yapabilirdi. Nitekim ağacın yanına vardığında dalları tek tek inceleyerek, en uygun olanı seçti. Nazik bir hareket ile beğendiği dalı kopardı. Giselle'in kendinden başka tek saygısı doğaya, özellikle de ormanlaraydı. Ailesi öldüğünde, kardeşi ile birlikte yıllarca ormanda yaşamış, karınlarını doyurmuş, saklanmışlardı. Onlara yaşama şansı tanımıştı. Buna duyarsız kalması mümkün değildi. Sıra, dalı istediği forma sokmaya gelmişti. Önce bıçağı ile dalın uçlarını yontup sivri uçlu hale getirdi. Sonra çantasından çıkardığı sert iplik ile uçlarını tutturdu. Henüz istediği eğimi verememişti ancak bunu da hemen yapması mümkün değildi. Dala zarar verebilir hatta kırabilirdi. O yüzden her gün azar azar onu bükmeye devam edecekti.