1/3

Deus Ex: Human Revolution

Erman Demirci 29.07.2010 - 14:15
Ağır silahın şarjörü geç dolar
Deus Ex deyince gözler nostaljinin yoğun nemi altında buğulanır, 2000 yılındaki RPG öğeleriyle melezlenmiş o harikulade FPS akla gelir. Oyundaki eylemlerimizin gerçekten bir şeyleri etkilediği görülünce sevinilir, Diablo gibi yetenek puanları kazanıldıkça oyuncu tok tutulur. FPS’lerden beklenmeyen “Elder Scrolls”vari karakter etkileşimleriyle yalnızlık hissi alınır, yerine binaları hack’lemek tarzı aksiyonlarla yeşeren bitki gibi canlılık katılır. Böylesine mihenk taşı olarak tarihe geçmiş bir oyunun yeni çıkacaksa hazırlanılır, sabit diskte yeri açılır. Çıkınca da alınır oynanır, oynamayanın kafasına gürgen kürekle iz bırakmak vasıtasıyla yamulana kadar vurulur.
 
Gerçekten de ne oyundu… Güzeldi yahu. Çok cesur bir adımdı ve tutmayabilirdi. Fazlasıyla deneysel ve yenilikçi bir hareketti, övgüleri de fazlasıyla hak ediyordu. Önceden hazırlanmış bir kitabı okur gibi hissettiren çizgisel oyun yapısı yerine Clint Eastwood gibi kendi filmini çeken aktör gibi hissettirmişti bize. Bu konuda kendimi şanslı görüyorum, çünkü oyunların “sadece grafiğim iyi olsa da, satmam için yeter” zamanlarında değil, bir şeyleri değiştirmeye çabaladığı zamanlarda da oynadım. Bir oyun güzel olmak için gözlerimizden çok beynimize, parmaklarımızdan çok kalbimize etki etmeliydi. Bunun içindir ki “Sanitarium ne oyundu, öylesi gelmez” diyoruz. Nitekim Deus Ex ilk oyunuyla yakaladığı başarının baskısından mıdır, yoksa şanssızlık/beceriksizlik alaşımından mıdır bilinmez, ikinci oyunuyla benim gözümde başarılı olamadı. Ama Allah’ın hakkı üçtür dedi, inatla geliyor tekrar boy göstermeye Deus Ex: Human Revolution. Siz de benim gibi en az 10 senedir oyun oynuyorsanız, ne demek istediğimi anlamışsınızdır.
 
10 sene önce ‘yıkılan duvar’ yapmak? İyiymiş
 
İlk iyi haber şu: Üçüncü oyun serinin diğer oyunlarının öncesini, arka plan hikayesini konu alacak. Bana kalırsa bu çok stratejik ve doğru bir hareket, çünkü ilk şaheseri oynamamış olanlar “Senaryoyu anlayamayacağım” korkusuyla oynamamazlık etmeyecekler ve serinin kemik oyuncularının yanında yeni nesil oyuncular da yelpazeye dahil olacak. Yine de henüz denememişler için 2000 yılındaki ilk yapımı oynamak, grafiklerle sorunu olmayanlar oyunculara hala iyi bir seçenek.

Deus Ex: Human Revolution
 
Deus Ex roman gibiydi, karakter bolluğu had safhadaydı, senaryo düğümleri ve ters köşeleriyle kafamızda kırk tilki gezdiriyordu ve seçeneklerimizin bolluğu bu oyunu eksiksiz bir başyapıt haline getirmişti. Kendisinden bir sene önce çıkmış Half Life’ın bile muhteşem artılarının yanında çizgisel oyun yapısı olurken, Deus Ex’in attığı adım şapka çıkarılması gereken bir hamleydi. Zaman 10 yıl sonrası, 2010. Görüntüler göze çok hoş geliyor, nitekim 2010 sonrası oyunlar için artık kötü grafiğin telafisi yok. İyi grafik gibi gerek ve yeter koşulların sağlandığı oyunda, farkı ne yaratacak derseniz cevap “seçimler” olacaktır.
 
Bu kez ne var menüde, yine hastalık mı yayılıyor tüm dünyaya?
 
İlk oyundaki kahramanımız Denton yerini Adam Jensen’a; Detroit merkezli sibernetik modifikasyon çalışmaları yürüten büyük bir şirketin güvenlik uzmanına bırakıyor. Zaman ilk oyundan çeyrek yüzyıl kadar öncesi, 2027 yılı. Nanoteknoloji henüz tam olarak geliştirilmiş değil. Bunun yerine insanlar savaş güçlerini ve sezgi/algılama yeteneklerini kendilerine taktıkları mekanik eklentilerle sağlıyor. Bunun sonucu halk içinde doğal olarak huzursuzluk baş gösteriyor ve insanlığın yabancı maddelerle bozulması fikrinin negatif etkileri çok hızlı bir şekilde sokaklara dökülen protestocu sivil kalabalığı oluşturuyor. Nabız yüksek, kaos dünyaya hakim. Teknolojideki gelişmeler askerleri, atletleri, ajanları güçlendirmede çok ileri gitmiş durumda ve doğanın dengesini bozmaya yönelik. İnsanlar; tüm dünyada tartışmalara yol açan bu “canlı modifiyesi” uygulamasına ve bu teknolojileri pazarlayarak hayal edilemeyecek miktarda para kazanan şirketlere karşı isyan bayrağını çekmiş.