Uzaylı saldırısı denildiğinde akla klasik bir senaryo gelir. Uzaylılar dünyaya saldırır, bu saldırı karşısında insanlık önce bocalayarak güçsüz gözükür. Ardından birkaç kahraman ortaya çıkar ve savaşı tersine döndürerek insanlığın geleceğini kurtarır. Ancak tüm bu senaryolar 2005 yılında Destroy All Humans oyunuyla değişmişti. Şimdi açık konuşalım, süslü bir giriş yapmaya çalışsam da aslında bu klasik senaryo birçok kez değişmişti. Örneğin Tim Burton’ın en sevdiğim filmlerinden olan Mars Attack! yapımı da bunlardan biridir.
Biz yine konumuza, Destroy All Humans’a dönelim. Oyun dünyasına çok önemli eserler kazandıran ve PlayStation 4 öncesi serinin en çok satan konsolu olan PlayStation 2’nin harika oyunlarından biridir Destroy All Humans. THQ firmasının şaşalı dönemlerinde 2005 yılında piyasaya çıktığında belki oyun dünyasını kökten değiştirecek bir etki etmedi, ancak benim hayatımda her zaman çok önemli bir yere sahip oldu. Çıktığı zaman yazının girişinde bahsettiğim bu ters bakış açısı benim her zaman hoşuma gitmişti. Bir de o dönem biraz daha yarım İngilizce ile esprileri kaçırmama rağmen sadece oynanışıyla bile benim kalbimi kazanmayı başarmıştı. Zaten hemen 1 sene sonrasında Destroy All Humans 2 piyasaya çıkmış ve çok daha fazla oyuncunun bu seriyi bilmesini sağlamıştı.
O dönem bana bu güzel anıları yaşatan firmalar teker teker kepenkleri kapattılar. Önce oyunun yapımcısı Pandemic Studios, EA tarafından satın alındıktan sonra kepenkleri kapattı. Ardından da oyunun tüm isim haklarına sahip olan THQ firması yine bildiğiniz gibi 2010’lu yılların başında ciddi bir finansal krizin içine girdi ki sonrasında iflas bayrağını çektiler. Özellikle Pandemic Studios (o dönem pandemi kelimesi bir şey ifade etmiyordu belki, ama şu an bu isim tüm dünyaya çok şey ifade ediyor. ) Mercenaries gibi yine dönemim başarılı oyunlarından birine imza atmış, son olarak da EA için The Saboteur isimli güzel oyunu yaparak kepenkleri indirmişti.
Destroy All Humans isim hakları da aslında 2012 yılında THQ’nun iflas bayrağını çekmesiyle zora girmeye başlamıştı. Ancak Nordic Games (ki şu an THQ isim haklarını da aldıkları için THQ Nordic ismiyle yola devam ediyorlar) firması 2013 yılında Destroy All Humans! İsim haklarını satın aldığını açıklayarak benim gibi belki birçok oyuncuyu mutlu etmeyi başarmıştı. Ardından ilk olarak 2005 yılındaki Destory All Humans! Oyununun PlayStation 4 ve Xbox One portu geldi, kısa bir süre sonra da 2006 yılındaki defam oyunu olan Destroy All Humans!2’nin PS4 portu geldi. Bu iki port bile beni mutlu etmişken, 2019 yılında beni çok sevindiren haber THQ Nordic tarafından duyuruldu: Destroy All Humans! oyununun günümüz şartlarına uygun bir şekilde remake’i geliyordu!
Remake şu sıralar remastered sonrası oyun dünyasında epey popüler bir hale gelmeye başladı. Aslında oyun sıfırdan yapılıyor olsa da yani ciddi bir iş yükü olsa da asıl kreatif konularda uzun süren toplantılar olmadığı için nispeten yapımı daha kolay olarak görülüyor. Çünkü önünüzde aslında bir storyboard var, daha önceden hararetli toplantılarla alınmış ve uygulanmış kararlar var. Tek yapılması gereken günümüz teknolojilerinde aynı oyunu tekrar kodlamak ve belki yeni bir menü sistemi getirmek. Bildiğiniz gibi Eylül ayında The Last of Us Part I ismiyle ilk oyunun remake’i geliyor. Yazımıza konu oyun ise 2006 yılında çıkan devam oyunu olan Destory All Humans! 2.
2020 yılında çıkan Destory All Humans! remake oyunu, benim remake konusunda parmakla gösterebileceğim bir kaliteye sahipti. Günümüz teknolojisiyle yeniden yapılan oyunda hatalar vardı elbette ama yine de yağ gibi akan bir oynanış, güncellenmiş espriler ve artık göze hoş gelen grafikler en öne çıkan özelliklerdi. Şimdi aynısını Destroy All Humans 2! Reprobed için de söyleyebilirim. Tamamen Unreal Engine 4 ile orijinal oyun baz alınarak tekrar yapılan oyun, özellikle seriyi sevenler için grafik anlamda tatmin edici bir görüntüye sahip. Oynadığım versiyon henüz final sürüm öncesi olduğu için kaplama yüklemeleri hafif gecikebiliyordu ancak final halinde bunların olmayacağını tahmin ediyorum. Keza bazı ciddi buglar da oynarken başıma geldi ama genellikle oyun dünyası şu sıralar ilk gün yamasıyla birçok sorunu hallediyor. Bizim gibi inceleme editörleri de genellikle ilk gün yamasından yararlanamadan oyunu oynuyorlar.
Destroy All Humans! 2 Reprobed (eskisiyle karıştırmamak için sonuna bir kelime eklenmiş) ilk oyunun bıraktığı yerden 10 yıl sonrasında geçiyor. İlk oyunda Orthopox 13 tarafından Furon DNA’inden yapılan Cryptosporidium-137 (sondaki rakam aslında kaçıncı klon olduğunu gösteriyor), ya da kısa ismiyle Crypto, dünyaya gelerek ortalığı karıştırmaya başlar. Daha iyi DNA oluşturmak için bir yandan örnekler toplar, diğer yandan da politik anlamda ortalığı karıştırır. Nihayetinde de Amerikan başkanlığına uzanan bir süreç başlar. İkinci oyun da ise biraz önce de belirttiğim gibi 10 yıl sonrasında gidiyoruz. Crypto-137’nin öldüğünü, ancak biraz daha geliştirilmiş özellikleriyle Crypto-138’in dünyaya gelerek 137’nin yerini aldığını görüyoruz. Crypto-138 yine aynı sese, aynı espri anlayışına sahip.
Oyunun henüz başında KGB’nin uzaylı istilasına son vermeyle ilgili planını görüyoruz ve Crypto-138’in başkanlığı bırakarak KGB’nin ve altındaki gizli planın peşine düşmesini oynamaya başlıyoruz. Tabii bir de Orthopox 13’ü tekrar bedenine kavuşturmak gibi de bir amacımız var.Destroy All Humans 2! Reprobed, oynanış olarak ilk oyuna benzer bir dinamiğe sahip. Ancak bu sefer bazı temel bilgileri en başta oyuncuya vermiyor, biraz bildiğini düşünerek ilerliyor. Başkasının yerine geçme, bilgi edinme, havaya kaldırıp fırlatma, beynini çıkarma gibi özellikler ilk oyunda tek tek öğretilirken, bu oyunda açık bir şekilde geliyor ancak ekranın altında ikonlarla ne işe yaradığı gösteriliyor. Tabii oyun çok fazla deneme yapmanıza imkan tanıdığı için hızlı bir şekilde deneyip bulabiliyorsunuz.
Bilmeyenler için biraz oyunun genel dinamiklerinden bahsetmek istiyorum. Destroy All Humans 2! Reprobed, yarı açık dünya sistemine dayanıyor. Oyunda toplamda 5 farklı harita bulunuyor. Bunların oyundaki isimleri tamamen uydurma olsa da aslen gerçek şehirleri baz alıyorlar. Oyunun başında Bay City (San Francisco) ile oynarken bir süre sonra Albion’a gidiyoruz (Londra), oradan Takoshima’ya (Tokyo) uğrayıp, Tunguska’ya (Sibirya) geçiyoruz. Son olarak da artık sahte isme gerek duymayan Ay’a gidiyoruz. Hatta Ay’daki KGB üssüne gidiyoruz. Evet yanlış okumadınız. Oyunun espri anlayışının çok absürtlüğe dayandığını daha önceden söylemiş miydim?
Yarı açık sisteminden devam edeyim. Oyunda bu haritalara gittiğimizde haritanın tamamı bize açık oluyor. Şehirlerin ikonik eserlerine bazen gidebiliyoruz, bazen de sadece uzaktan gözüküyorlar. Bu haritaların tamamına gidebiliyor olsak da oyun aslında bizi görev yapmaya teşvik ediyor. Aynı minik harita içerisinde görevler farklı yerlerde çıkıyor bu sayede haritayı tamamen görebiliyoruz. Fakat hem görev yaparken, hem de görevi almadan önce istediğimiz gibi dolaşabilir, GTA’daki gibi şehri birbirine katabiliriz.
Hatta sadece Crypto olarak yerde dolaşarak ya da jetpack’imizle süzülürken değil, Saucer isimli uzay gemimize binerek bunun boyutunu artırabiliriz. Şehirde gördüğünüz tüm bina, fizik motoru sayesinde patlayıp yıkılma özelliğine sahip (sonradan geri geliyorlar gerçi). Binaları Saucer’dan çıkan ışınımızla önce ısıtıp sonra patlatabiliyor ve böylece şehre kaos getirebiliyoruz. Hatta zorlandığınız bir KGB üssünü önce yukardan dağıtıp, sonra yaya olarak rahatça gezmeniz mümkün.
Kaos kısmını bir kenara bırakırsak, görevleri daha rahat yapabilmeniz ve biraz da gizlilikle oynamanız için oyun size birçok özellik veriyor. Örneğin sokakta gördüğümüz herhangi birinin ki bu polis ya da kgb ajanı da olabilir, bedenini kontrol edebiliyoruz. Aslında temelde içine girerek yönetiyoruz zira bedenden çıktığımızda kontrol ettiğimiz kişi ölüyor. Kontrol ettiğimiz beden ile sokaklarda fark edilmeden dolaşabiliyoruz. Ancak bedeni kontrol ederken ya da gizli bir güç kullandığımızda çevrede bizi görenler üzerinde telefon işareti çıkarak en yakın polis telefonunu kullanmaya koşuyor. Biz de yine unutma sinyaliyle onların gördüklerini unutmasını sağlayabiliyoruz. Açıkçası bu özellikleri kullanmak çok kısa bir süre içerisinde aşırı basit ve hızlı hale geliyor. Hiç öyle ciddi bir gizlilik sistemi gibi düşünmeyin. Oyun tamamen akıcılık ve yeri geldiğinde hızlı kaos yaratmak üzerine kurulu. Zaten 2005 ve 2006’daki oyunun temellerini baz aldığı ve üzerine çok fazla bir şey katmadığı için günümüz oynanış sistemlerinden çok da nasiplenmiyor.
Bahsettiğim bu polis telefonlarını biz de ortamı sakinleştirmek için kullanabiliyoruz. Diyelim ki kaos oldu ve polisler bir anda etrafımızı sarmaya başladı. Hemen bir polisin bedenini çalıyoruz ve sakin bir yerde polis telefonunu kullanarak ortamın sakinleştiğini söylüyoruz. Gerçi bu telefonla polisi işletmek de mümkün. Ülkemizde pek kullanılmayan bazı İngilizce espriler bulunuyor.
Oyunun ana türünün komedi olduğunu belirtmem gerek. Sadece diyaloglarla zekice espriler yapılmıyor, oyunun tamamı absürt bir komedi şovu. Eğer kendinizi oyuna kaptırmaya başlarsanız yaptığınız hareketlere bile gülüyorsunuz. Londra kısmına geldikten sonra örneğin önceki dönemden hatırladığımız Anal Probe isimli silaha kavuşuyoruz. Bu silah, düşmanların makatlarına girip neredeyse ruhlarını emerek öldüren sonra da bize geri dönen bir silah. Kullanırken oluşan komediyi siz düşünün.
Oyunda silahları ilerledikçe açıyoruz. Orijinal oyundaki silahlara ek olarak bu oyun için bir de Meteor Shower silahı bulunuyor. Her bir silahın kullanımı oldukça basit ama bir yandan da zevkli. Ayrıca oyundaki diyaloglar da hemen hemen aynı olmasına rağmen elden geçirilmiş ve bazı güncel espriler katılmış. İlk oyundaki Crypto 137 ile bu oyundaki Crypto 138’in sesi aynı. Hatta daha ileri gidecek olursak 2005 ve 2006’da Crypto’yu seslendiren J. Grant Albrecht, remake’lerde de karakteri seslendirdiği için benim gibi oyunu eskiden bilenler bir hayli memnun olmuştu.
İlk oyunda kazanılan tüm kostümler ve hatta daha fazlası bu oyunda da bulunuyor. İlk başta birçok kostüm açık olarak geliyor. İsterseniz sadece kostüm rengi ve deseni değiştirebilir, isterseniz Crypto’yu Krampus haline bile çevirebilirsiniz. Aynı şekilde uzay gemimiz Saucer için de birçok farklı desen oyunun başında geliyor, oyunda da daha fazlası toplanıp yenileri açılabiliyor.
Sonuç kısmında oyunu iki farklı şekilde değerlendirmek gerekir; ilk oyunu oynayanlar için remake değeri, tamamen yeni oynayanlar için oyunun kalitesi. Eski bir oyunu günümüzde akıcı bir şekilde oynayacak hale getirmeyi başarmışlar. Ancak diğer taraftan büyük değişiklikler ve oynanışa büyük yenilikler eklemediği için de yeni oynayacak oyunları biraz eski oyun tarzıyla oynamaya mahkum ediyor diyebiliriz. Yeniden kastım aslında yeni oyunlarla gelen birçok dinamik ya da şehir özelliği burada bulunmuyor.
Bu sebeple de daha önce Destroy All Humans oyunları ya da ilk oyunun remake’ini oynamayanların oyunu iyice araştırmasını tavsiye ediyorum. Sonra bu nasıl bir tarzmış diye düşünmeyin. Oyunun son puanını da bu iki durumu birleştirerek oluşturdum. Paragrafın başında belirttiğim gibi siz eğer eski oyunlardan sonra remake’ini oynayayım diye geldiyseniz size vereceğim puan yukarda yazıyor :)
Not: Oyunda local co-op özelliği de bulunuyor ancak ben test edemediğim için yazıda yer vermedim. Ancak bu tarz oyuna yakışacak ve arkadaşınızla daha da zevk almanızı sağlayacak bir özellik diyebilirim.
- Yeni döneme uygun oynanış çok katmaması"
Puanlamalarınızı Yoda yapıyor herhalde.