Death Stranding 2, yalnızca bir oyun değil; Hideo Kojima’nın teknolojiye, insan ilişkilerine ve günümüz dijital kültürüne dair düşüncelerini yansıtan bir anlatı platformu. İlk oyunda "bağlantı kurmak" teması öne çıkarken, ikinci oyunda bu bağlantıların ne kadar sağlıklı olduğu sorgulanıyor. Kojima, bu kez şu soruyu soruyor: "Bağlanmalı mıydık?"
Kojima, internetin ya da yapay zekânın kendisini düşman gibi göstermiyor. Aksine, Covid döneminde internet sayesinde hayatta kalındığını belirterek teknolojinin faydalarını teslim ediyor. Ancak asıl tehlikenin, bu araçların yaşamlarımızı belirlemesine izin vermek olduğuna dikkat çekiyor. Ona göre sorun, “bağlantı” değil, bu bağlantıların bağımlılık hâline gelmesi.
AI destekli sistemlerin, insanların tercihlerine yön vermesini eleştiren Kojima, “Telefonumdaki yapay zekâ asistanı sürekli bir şeyler önermek istiyor. Bundan hoşlanmıyorum,” diyor. İnsan hayatının rastlantılarla anlam kazandığını düşünen Kojima, algoritmaların bizi yönlendirmesine izin verdiğimizde bu rastlantıların yok olacağını ve bunun insan deneyimini mekanik hâle getireceğini savunuyor.
Kojima bir teknofob değil. Aksine, teknolojiyi yerinde ve akıllıca kullanmanın hayati olduğuna inanıyor. Ancak insanların kararlarını yapay zekâ önerileriyle, algoritmalarla ve sosyal medya akışlarıyla şekillendirmeye başlamasını ciddi bir tehdit olarak görüyor. Death Stranding 2, bu bağımlılığı ve düşünce tembelliğini yavaşça içselleştirmemizi eleştiren bir yapı kuruyor.
Bu mesaj, sadece bireysel alışkanlıklarla değil, toplumsal olarak da nasıl yönlendirildiğimizi sorgulamaya davet ediyor. Kojima'nın da dediği gibi: “İnterneti kullanmayı bırakın demiyorum ama bağımlı hale gelmek tehlikeli.” MIT tarafından yayımlanan ve yapay zekâ araçlarının aşırı kullanımının eleştirel düşünmeyi köreltebileceğini gösteren araştırmalar da bu görüşü destekliyor. Death Stranding 2’nin temel mesajı açık: Bağlantılar hayatı kolaylaştırabilir ama ne zaman, nasıl ve neden bağlandığımızı unuttuğumuzda, insan olmanın özünü kaybedebiliriz.