Cici cici zombiler, vursun sana mermiler
Zombiler ve zombiler... Ne de çok severim kendilerini. Konsept zombi olduğunda; film, dizi, video oyunu farketmez, hepsini severek takip ederim. En azından yetişebildiğim kadarını. Özellikle Last of Us için, zombiler olacak denildiğinde şu şekilde bir düşünce belirdi kafamda. “Bence zombi konulu olmamalı, kullanan çok fazla firma var. Daha özel olmalılar ve yılın kurgusuna sahip olmalılar.” Bu düşüncemde haklıydım. The Last of Us zombilerden tamamen farklı bir kurguyla karşımıza çıkacak. Ancak asıl konumuz bu değil.
Dead Island ilk piyasaya sürüldüğünde, büyük beklentiler içerisinde değildim. Zira zombi konusu hemen hemen her zaman aynıdır. Bir virüs veya beklenmedik bir hastalık yüzünden insanlar ölür ve hayata bir şekilde geri dönerler. Bu sefer istedikleri tek şey; insan etidir. Dead Island’ın da konusu buna dayanıyor. Bir virüs yüzünden zombilere dönüşen insanlara karşı hayatta kalma savaşının içerisinde buluyoruz kendimizi.
Dead Island’ın güzel yanı; ateşli silahlar dışında, bıçak, kürek ve beyzbol sopası gibi aletlerle korunmaktı. Hoş Left 4 Dead için de aynı şeyler geçerli. Dört arkadaş bir araya gelip zombilere karşı açtığımız savaşta, elimize ne geçerse kullanabiliyoruz. Özellikle tava ve katana benim favorim silahlarım diyebilirim. Kafalarına her vurduğumda çıkan o “bam güm dan dan” gibi sesler, eğlenmemi sağlıyor.
Konuyu daha fazla saptırmadan Dead Island’ın yeni oyunu Dead Island: Riptide’a geçelim diyorum. Dead Island: Riptide ilk oyun gibi, hayatta kalmak için çılgınlar gibi sağa sola koşturduğumuz zombi oyunlarından biri.
Dead Island’ın bittiği yerden başlayan senaryo, bu sefer biraz daha farklı ilerliyor. Özellikle hem single hem multiplayer modunun olması birçok oyuncuyu mutlu etmiş olsa bile, ben her zamanki gibi hikaye kısmının daha önemli olduğunu savunanlardanım. Tamam multiplayer mod önemli olabilir, ancak benim için bir oyunun senaryosu çok önemlidir.