Artılarİlgi çekici konusu ve o konuyu güzel şekilde işleyen bir senaryo. Yeterli seviyede bulmaca ve aksiyon başarıyla harmanlanmış. Özellikle sinematikteki seslendirmeler çok etkileyici. Çevre ve karakter tasarımı üst düzeyde.
EksilerBir yerden sonra baş gösteren harita sorunu. Bitirince hiçbir ekstranın açılmaması. Benzer oyunlardan fazlaca ilham almış olması.
“Kuzu ikinci mührü açınca, ikinci yaratığın ‹‹Gel!›› dediğini işittim. O zaman kızıl renkte bir at çıktı ortaya. Binicisine dünyadan barışı kaldırma yetkisi verildi. Bunun sonucu olarak insanlar birbirlerini boğazlayacaklardı. Atlıya ayrıca büyük bir kılıç verildi.”
- Vahiy 6. Bölüm
Savaş, savaş asla değiş.. Ahh pardon o başka bir oyundu. Ama şimdi fark ettim ki aslında Interplay ne güzel söylemiş zamanında. Savaş asla değişmez. Nerede, kimler arasında olursa olsun, neyle yapılırsa yapılsın savaş asla değişmez. Öyle ki oyunlarda bile. Bugüne kadar birçok savaş temalı oyun oynadık. Hatta şu günlerde bile sürekli aynı tema üzerine gidiliyor. StarCraft, Black Ops, New Vegas, Medal of Honor hepsi de savaş temalı oyunlar. Bir oyun strateji de olsa, adventure da olsa illa ki bir savaş teması geçiyor. Peki ama nedir bu savaş? Neden insanlara çok cazip geliyor? Ya da daha doğrusu sürekli olmasının sebebi cazip gelmesi mi? Yoksa bunun arkasında başka bir şey mi War?(!)
Bu benim savaşım
Her şeyden önce Cennet ve Cehennem vardı. Ve aralarında ezelden ebede süren bir savaş. Daha sonra bu savaşın dengede kalmasını sağlayan ve sınırları onlar tarafından belirlenen bir Konsey oluşturdu . Onlar dengenin koruyucusuydular. Herhangi bir tarafın üstün bir güç elde edip diğerini yok etmemesini amaçladılar. Nitekim bir süre sonra Cennet ve Cehennem, Konsey’e karşı uslu duracaklarına yemin ettiler. Çünkü ikisi de Konsey’in ceza uygulayıcılarının gazabına uğramaktan korkuyordu. Mahşerin dört atlısı adındaki korkusuz dört savaşçıdan. Bu kargaşada üçüncü bir ırk olan insan yaratıldı ve Konsey’e bir zaman sonra bu ırkın sonsuz savaşa sonuç ve evrene denge getireceği bildirildi. Ve böylece insan krallığı doğmuş oldu. Konseyin koruması altına 7 adet mühür teslim edildi. İnsan krallığı savaşa hazır olduğu zaman bu yedi mühür de kırılacak ve üç krallıkla birlikte evrenin kaderi belirlenecekti.
İşte böyle bir hikaye ile başlıyor Darksiders. Daha ilk dakikadan kötü bir şeyler olacağını hissediyorsunuz. Sonra bir sinematik giriyor. Sıradan bir metropol gününde bir anda insanlar gökyüzünden düşen binlerce ateş topundan kaçmaya başlıyor. Sonrasında ise kargaşa ve en nihayetinde kaos.
Darksiders’ı ilk defa Özgür’ün bilgisayarında gördüm. Henüz yeni başlamıştı ve ben baştaki hikayeyi ve sinematiği kaçırmıştım, zaten o da fazla zamanı olmadığı için 10 dakika sonra oyunu kapatmak zorunda kalmıştı. Ancak gördüğüm kadarıyla “Yine bilindik bir arcade oyunu” diye düşünmüştüm fakat yine de eve gelip kendi bilgisayarıma kurdum ve oynamaya başladım. İşte o zaman çok yanıldığımı anladım.
Darksiders bildiğiniz veya en azından yazının başından da anlayacağınız gibi Mahşerin Dört Atlısı’ndan kırmızısı olan Savaş’ın etrafında gelişen bir oyun. Hikayede bahsettiğimiz mühürler kırılmaya başlandığından Cennet ve Cehennem, ebedi savaşlarını dünyaya taşıyorlar. Ve onları durudurmak adına (aslında ilk başta bu amaçla gelmiyoruz ama) kırmızı atlımız dünyaya iniyor.