Cennetin Gözyaşları - 3.Bölüm - Derin Boyut
Damir Begoviç
3.06.2010 - 12:31
Derin Boyut...
13 Kişi önlerinde uzanan karanlığa baktı. Tuhaf bir şekilde hiç kimse o
karanlıktan bir adım ötesini bile göremiyordu. Sanki bir tür zaman kapısı gibi
bir şeydi bu. Tam kapının önüne geldiklerinde hepsini heyecan sardı. Kapı’nın
gerisinde duran cesetlere bakmamaya çalışıyorlardı. Melekler arabanın içindeki
yerlerini alırken Ana Melek onların yanına geldi :
“Burası ‘Derin Boyut’ adı verilen bir yer.Tamamen ayrı bir dünya sayılır.
İçeride kötülük olduğu kadar iyilik de var. Sizin amacınız içeride saklı olan üç
taşı bulup buraya.. yani Dünyaya dönmek. Eğer kötülerden biri bu üç taşı sizden
önce ele geçirirse Bu kapıyı açmayı başarır ve oradaki tüm kötülükler buraya
akar. Şayet böyle olursa o zaman Nephilim’ler gelmeden dünyanın sonu gelir.”
Sonra Murat’a bakıp gülümsedi.Aniden Murat içinde Meleğin fısıltısı duyuldu
“Soqued Hozi’ye soru sormayı ihmal etme. O soruları çok sever.” dedi ve o da
Diğer meleklerin yanındaki yerini aldı.
Murat önden diğer On iki kişide arkadan olmak üzere herkes önlerinde uzanan
derin karanlığın içinde girdiler. Murat’ın ilk fark ettiği şey inanılmaz hızlı
gelişen bir mide bulantısı ve ona eşlik eden düşme hissi oldu. Gözlerinin
etrafında bin bir renk uçuşuyordu. Çoğu renk’ d daha önce hiç görmediği tuhaf
renklerdi. Ve sonunda toprağa düştüğünde başı dönüyordu. Gözlerini açtı ama
bulanık görüyordu. Silkelenip yavaşça ayağa kalktı. Ve etrafı incelemeye
başladı. Her taraf sisliydi ve ormandaydılar. Ağaçlar gereğinden fazla uzun ve
sivriydi. Onlar ise sönmüş bir kamp ateşinin etrafında uyuyorlardı. Murat hariç
uyanan yoktu. Murat boynundaki Mavi madalyonu eline aldı ve gözlerini kapatarak.
“Soqued Hozi” dedi.
“Bende ne zaman benimle konuşacağını merak ediyordum.” Dedi o ses tekrar.
“Sana tekrar soru sormak için geldim.”
“Ben bunun için varım.”
“Biz şu an tam olarak neredeyiz?”
“Derin Boyut’ta dünya gibidir Murat. Aynı dünyadaki gibi buranın da kendine has
şehirleri ve burada yaşayan insanları vardır. Dünyadaki gibi gelenekleri ve
Dünyadaki gibi hayvanları var.Ve sende Orada bulunan şehirlerden Pyrzas’tasın.”
“Yani Burası da dünyanın bilinmeyen bir parçası.”
“Öyle de diyebiliriz.Ama buraya ayrı bir Dünya demek çok yanlış olur. Burasını
Kayıp Kıta Atlantis gibi düşünebilirsin. Dünyadakiler bunları biliyor ama
görebilmiş değil.”
“İnsanlar buranın var olduğunu biliyor mu?”
“Tabii ki… Ama bildiklerinin farkında değiller. Öğrenmeden senin işinin bitmiş
olması lazım”
“Peki biz neden Bir kamp ateşinin etrafındayız.”
“Bu durumu senin anlaman oldukça zor ama madem sordun…” Biran duraksadıktan
sonra “Siz aslında burada daha önce yaşıyordunuz.Yani sizin ikizleriniz. Her
biriniz burada doğdu ve burada büyüdü. Tanrı Onu öyle bir ayarladı ki bunu
anlamak kimseye nasip olmaz. Doğal olarak Tanrı bunun olacağını daha önce de
biliyordu.Şimdi ise görevinize rahatça devam edebilmeniz için onların vücuduna
girdiniz”
“Yani burada tanınıyoruz. Peki biz burada neyiz?”
“Siz Burada çok eskiden beri var olan köklü bir Hırsız Çetesinin Loncalarından
birisiniz.Oranın Patronu size bir görev verdi ve sizde bu görevde döndünüz.
Dikkat edersen Ateş’in yanında büyük bir çanta olacak. Bu sizin göreviniz.”
“Ama burası bir Orman. Yani şehir tam olarak nerde?”
“Şu an beklediğiniz yer diğer Loncalar ile buluşacağınız yer. Onlar sizi alacak
ve Pyrzaz’da bulunan Merkez’e götürecek.”