Modern Warfare ve Black Ops Cold War’un ardından döndük dolaştık ve Vanguard ile yeniden İkinci Dünya Savaşı içerisinde yine kendimizi bulduk. Call of Duty evreni, 2019 senesinde piyasadaki yerini alan Modern Warfare ile yeni bir döneme adım attı ve bu oyunla birlikte taşları yerine oturttu. Aslında Modern Warfare serisine reboot olarak bakıyoruz fakat bir yandan da diğer marka isimleri de, bu oyunun izinde kendini yeniledi. Geçtiğimiz sene Black Ops serisi, ilk oyunundaki gibi özüne dönerek Vietnam ile soğuk savaş dönemine geri dönmüştü. Özellikle de Modern Warfare ile aynı evrende geçiyor olması, bugünden herkesi bir sonraki Call of Duty oyunlarının hikaye modundaki gidişatı için eskiden olduğu gibi beklentiye sokmuş oldu.
Call of Duty serisini “Call of Duty” yapan unsur ise İkinci Dünya Savaşı temalı dönemlerdi. Hatta seri, Modern savaşların ve bir anda gelen gelecek temalı teknolojik savaşın ardından özümüze dönüyoruz diye Call of Duty WWII ile kendi özünü belli etmişti. Vanguard ise Modern Warfare ve Black Ops Cold War ile aynı evrene adım atıyor fakat 2017 senesinde piyasadaki yerini alan Call of Duty WWII, bu evrenden tamamen bağımsız. Yani Vanguard, tamamen yeni bir Call of Duty oyunu.
Call of Duty Vanguard’ın tanıtım videolarında ve introlarında “Activision Sunar” sloganı yerine “Call of Duty Sunar” sloganı, her ne kadar firma tarafından Call of Duty markası altında sunulan bir Vanguard adlı marka olarak lense edilmeye çalışılsa da, İkinci Dünya Savaşı döneminden faydalanarak özümüze döndük algısı yaratsa da, geçtiğimiz haftalarda gündeme gelen Activision Blizzard taciz olayları yüzünden gündemde yaşanan kara lekenin üstü kapatılması olarak da algılanıyor.
Call of Duty Vanguard ile ilgili olan sızıntılar ilk olarak “Slipstream” ve “WWII Vanguard” olarak ortaya çıkmıştı. Bu oyunun, İkinci Dünya Savaşı dönemini konu alacağı kesin bir şekilde belirgin bir sızıntı olsa da hikaye açısından Adolf Hitler’in ölmediği ve hatta 1950’lere kadar alternatif bir şekilde yani paralel bir evrendeki İkinci Dünya Savaşının devam edeceği dedikoduları ortaya çıkmıştı. Bununla birlikte 1950’li yıllarda süren Kore savaşını konu alacağı bu iddialar arasına karışmıştı. Kimbilir belki de Türk askerlerini Kore’da görebiliriz diye bir umuda da kapılmıştık. Neyse ki böyle bir şey olmadı. Yani İkinci Dünya Savaşı tarihin gerçek akışında olduğu gibi 1945 senesinde sona eriyor. Burada bir kırılma yaşanmadı. Sadece oyunun ortalarında Hitler’in öldüğü, SS subaylarına bilgi olarak gelse de bu subaylar savaşın bitimine kadar teslim olmuyor. Yani sonuna kadar savaşıyor. Tarihin akışı sadece burada küçük bir şekilde değişiyor. O da gerçek tarihi etkilemeyecek bir şekilde.
Oyunun asıl hikayesi ise dünyanın dört bir yanından Nazilere ve Japonlara karşı ayaklanan dört askerin hikayesini konu alıyor. Britanya Krallığı yani İngiltere tarafından Arthur Kingsley, Sovyetler Birliği yani Rusya tarafından Polina Petrova, İngiliz kolonisi olan Avustralya’dan Lucas Riggs ve Amerika Birleşik Devletlerinden de Wade Jackson’ın yer aldığı bu dört kişi, Vanguard ekibini oluşturuyor. Oyunun ismi ve temel hikayesi sadece bundan ibaret.
Bu dört karakterimizin yolu bir yerde kesişiyor ve Nazi Almanyası yönetiminde olan Hamburg taraflarında bir treni ele geçirmeye kalkıştığımız bir bölüm ile oyuna başlıyoruz. Trenin kontrolünü ele geçiren Vanguard ekibi, orada yaşanan bir hadiseden dolayı Naziler tarafından yakalanıyor ve Waffen-SS subayı Hauptsturmführer yüzbaşı Jannick Richter tarafından sorguya çekiliyor. Richter’ın, gerçek hayatta yaşayan eski Romanya asıllı SS Hauptsturmführer Albert Klett’tan ilham alınarak yaratılan bir karakter olduğunu da ayrıca belirtelim. Genel anlamda da İkinci Dünya Savaşı sırasında, Nazilerin işgal ettiği bölgelerdeki tutukluları kendisi sorgulamıştı. Bu sefer de Vanguard ekibini, Call of Duty evreninde Jannick Richter sorguya çekiyor.
Sorgu sahneleri gerçekten sinematik açıdan harika bir şekilde yaratılmış durumda. Gerçekten bir film kalitesinde ara sahneler var ancak “Schindler’in Listesi” gibi her sahnesi sanat eseri niteliğinde olan bir film gibi de değil. Bu sorgu sırasında ise Vanguard ekibinin her bir üyesi, tek tek hapishaneden alınıyor ve bizzat Jannick Richter tarafından sorguya çekiliyor. Bu sırada ise tüm karakterlerimizin savaştan sonra başlayan hayatı gözümüzün önünden film şeridi gibi geçiyor ve bu hikâyeyi oyunda yaşıyoruz. Zaten oyunun menü kısmı da bu tarz film şeridi şeklinde tasarlanmış durumda. Az önce de belirttiğim gibi oyunun temel hikayesi klasik olarak bu şekilde. Başlangıçta mükemmel bir açılış ile oyuna başlıyorsunuz, trene sızıyorsunuz, yakalanıyorsunuz ve sonra ise hapise tıkandıktan sonra tek tek sorgu sırasında başınızdan geçen olayları anlatıyorsunuz.
Modern Warfare ve Black Ops Cold War’a kıyasla da aşırı kısa ve ana hikâyeyi beş saatte bitirmeniz mümkün. Oynanış saati beş saat kısa fakat bazı bölümler sizi o kadar sıkıyor ki o beş saat sanki on beş saatmiş gibi hissi uyandırıyor.
Her karakterin görevine özgü bir mekaniği var. Bunu sorgu sırasında nasıl hayatta kaldığını anlatırken açıklıyor ve bu yeteneğini de deneyimleyerek öğreniyoruz. Arthur, ekibin lideri olarak diğer silah arkadaşlarına emir verme yetkisine sahip ve böylelikle diğer ekibin saldırması gereken yerlere dair komutlar verebiliyoruz. Polina ise ilk yayınlanan oynanış videosunda olduğu gibi tırmanma, dar alanlardan geçme kabiliyetine sahip. Tüm bunların yanı sıra iyi bir Sniper.
Stalingrad’da yaşayan tatlı bir hemşireyken savaş sonrası ailesinin de yaşadığı şehrin de kaldığı durumdan ötürü Nazilere karşı son direnişini sergileyen ve bir o kadar da yıpranan bir Kızıl Ordu askerine dönüşmüş durumda. Bence oyunda en ön plana çıkan karakter de kendisi oluyor. Oyuna eklenen tırmanma özelliğini ise sadece Polina ile gerçekleştirebiliyoruz. Hatta bazen o kadar çok tırmanma gerektiren duvarlar oluyor ki bazen tırmanma simülasyonu hissiyatına kapılabilirken, bazen ise Assassin’s Creed serisindeki gibi olmasa da binaların üzerine Polina tarafından tırmanıyor ve çatılardan hareket ediyoruz.
Diğer karakterlerimiz ise bombalar, The Last of Us’taki gibi düşmanı hissetme ya da Batlefield V’teki gibi pilotluk gibi özellikleri ile ön plana çıkıyor. Zaten oyun sırasında hemen bunu öğreneceksiniz. Ayrıca Polina, The Last of Us: Part II’de yer alan Laura Bailey tarafından canlandırılıyor. Bunu da ek olarak belirteyim.
Call of Duty serisi, Modern Warfare ile IW 1.8 grafik motoruna geçti ve Call of Duty serisine özüne layık bir biçimde neredeyse tamamen yenilenmiş bir şekilde mükemmel bir görsellik ile karşımızda. Yine de geçen sene bu motora geçen Treyarch’ın geliştirdiği Black Ops Cold War’un, proje sonuna doğru Infinity Ward ile Sledgehammer Games oyunun yardıma koşmuştu fakat Vanguard için bu diğer firmaların hiçbiri yardım etmemiş olsa gerek ki özensizlikler hat safhada. Resmen oyunun silah zoruyla Activision tarafından size yaptırıldığına dair kuruntular yaşamaya başladım.
Bir önceki oyununuz olan Call of Duty: WWII’de, özellikle dönem ve içerik olarak birbirine ters orantılı olan Advanced Warfare sonrası üç senede harika bir iş çıkarmıştınız. Modellemeler olsun, grafikler olsun, özellikle ilk yardım kitini geri getirmek gibi ince düşünceli detaylar olsun ve aklıma gelmeyen birçok özelliğiniz ile seriye bir şeyler katmıştınız. Bunda ise bu hissiyatı göremedim. Bir an dedim sistemim mi eskidi, yoksa hata yaptığım bir şey var mı diye YouTube videolarına bile bakayım dedim. Yok, durum aynı. Modellemeler hiç özenilmemiş, haritaya ise ağaçlar, binalar öylesine serpip serpiştirilmiş. Yeni grafik moturuna alışamamış olabilirsiniz ve bunu anlayabilirim fakat sizden daha deneyimli ve size destek veren iki firma daha var.
Bu halde oyun çıkarmanız ve Modern Warfare ile Cold War’a kıyasla sönük kalması cidden yardım almadığınızı gösterir ki eğer durum gerçekten böyleyse de tebrikler. Bazı bölümler var ki sanki bir PlayStation 3 ve Xbox 360 oyunu yani 2006 ile 2013 dönemine ait bir oyun oynuyormuşum gibi hissettiriyor. Mesela aşağıdaki görsellere bakın, çevre çok basit modellenmiş. Topu topu 9 bölüme sahip, basit bir hikayesi olan yapımsınız ancak neden azcık özen gösteremediniz? Ayrıca her yerden ışık saçmak gerçekten “woow grafiklere bak” algısı mı yaratıyor sanıyorsunuz? Özellikle Pasifikte?
Oyunun ilk ve son bölümü mükemmel tasarlanmış. Son bölüm ise diğer bölümlere kıyasla biraz daha uzun ve her karakterimizin kişisel özelliklerini kullanarak istediğimizi yapabiliyoruz. Stalingrad’ın yer aldığı Lady Nightingale bölümü ise inanılmaz mükemmel. Hatta “Lady Nightingale” bölümü tek başına Vanguard’ı temsil ediyor diyebilirim. Burası ayrıca oyunun ilk oynanış videosunda da yayınlanan bölümdü. Bu bölümde Polina’nın ailesi ile yaşadığı evin içerisini ve bu evin içerisindeki tüm detayları çok güzel modelleyip yerine oturtmuşlar. Günümüzde antika diyebileceğimiz birçok çelik tencereden ve bakır demlikten tutun, piyano ve Stalin heykeline kadar her şey o günün koşullarına göre çok güzel modellenmiş ince detaylar olarak dikkatimi çekti. Sebebini dürüst olmak gerekirse Berlin’de gittiğim DDR Müzesine de bağlayabilirim. Yakın zamanda gittiğim müzedeki tüm ürünler neredeyse o bölümde tek tek evin içine yerleştirilmiş gibiydi. Bu denli ev dekorlarını ve detaylarını yapan firma, gel gör savaş alanlarındaki hiçbir şeye özenmemişler.
Polina’nın, Nazilere karşı duruşu, Stalingrand’ın bir anda savaş alanına dönmesi, aydınlatma, hava durumu ve yüz animasyonları kısaca her şeyi oyunun görsel olarak çok etkileyiciydi. Özellikle son bölüm olan Berlin’de gece vakti yaşanan savaş, İkinci Dünya Savaşı dönemine ait verilmesi gereken her şeyi vermiş durumdaydı. Yağan yağmurun güzelliği, alanı çevreleyen ışıklar ve Nazi flamaları altında kalan patlamalar, çatışmalar gerçekten muazzamdı.
Oyunun yapay zekası ise gerçekten berbattı. Hatta bu oyun sayesinde “yapay zekalı” diye de bir argo icat edebiliriz. Kötü mü? Kötü ama umurumda da olmadı. Düşmanları öldürmek kolaydı ve çok can sıkıcı kısımlar olmadı ama bununla birleşen bazı buglar sinir bozucu oldu. Hatta Avustralyalı Lucas Riggs’in yer aldığı Afrika görevlerinde, bir kenara ve askerin olmadığı yere yatın. Bir yerden bomba patlıyor ve anında geberip gidiyorsunuz. Bomba nerden geldi, roket nerden atıldı? Yok gözükmüyor. Resmen hareketli olalım ve bekleme yapmayalım (oyuncu bekleme yapma) diye böyle bir ölüm sebebi eklemişler oyuna. Cidden deneyin. Umarım sadece bana özgü bir saçmalıktır ve ben yanılıyorumdur.
Ayrıca uçuş görevleri ise cidden sıkıcı ve sinir bozucu. Sen bir FPS oyunusun. Biliyorum kitle araç, uçak falan sürmek istiyorum diyorlar, Battlefield serisi bu konuda en iyisini yapıyor ama biz Call of Duty serisinde omuzdan doğru silahımıza bakarak ilerlemeyi tercih ediyoruz.
Hemen helikopter, uçak, araç bilmem neyi bak yapabiliyoruz diye gözümüze sokmayın. Call of Duty serisinde bu çokta önemli değil. Cold War’un başındaki Vietnam görevindeki helikopter bölümü fena değildi fakat Vanguard’daki uçak savaşları hiç olmamıştı. Böyle yapacaksanız bir daha yapmayın dememe gerek kalmadan o kısımlar ara sinematik ile geçiştirildi de kurtulduk o bölümden. Ek olarak Crysis serisindeki VTOL görevi de sevilmemişti zamanında. Oyunun Remastered sürümünde de silip atmışlardı o bölümü. Bir şey kaybetmiş miydik? Hayır. Çok iyi olmuştu.
Yazının en başında paralel evrende geçen Call of Duty oyunu olma dedikoduları vardı demiştim ya, bu oyunu indirdiğim sırada Vanguard’ın Warzone modu için hazırlanan Pacific’in sinematik fragmanı yayınlandı ve Black Ops Cold War’daki karakterleri gördük. O videonun yorumlarına bakınca da Cold War’un, Vanguard ile kesiştiği görülmüştü fakat düşününce 1960’lardaki soğuk savaşın 1945’teki İkinci Dünya Savaşına taşınması pek de saçma gelmemişti. “Acaba Frank Woods, Alex Mason, Jason Hudson gibi karakterler 15 sene öncesindeki ikinci dünya savaşında var mıydı?” diye düşündürdü.
Çünkü Viktor Reznov, Sovyetler Birliğinde yer almış olan bir askerdi ve ikinci dünya savaşında da World at War ile karşımıza çıkıyordu. Bu bağlamda mantıklıydı. Bu heyecan ve motive ile oyunun hemen inmesini istedim ancak bu karakterler Vanguard’da yok. Tam oyunun çıktığı an yayınlanan böyle bir sinematik video yayınlanması, bu algıyı oluşturup, çoğu insanın dikkatsizlikle oyunu satın alması için kurulmuş bir tuzak olduğunu düşünmeye başladım. Eğer ki böyle düşünen varsa sakın oyunu bu sebepten dolayı satın almasın. Gerçekten böyle düşünen gerçekten varsa da lütfen yorumlarda belirtsin.
Bahsi geçen videoya aşağıdan bakabilirsiniz. Başlık “Warzone Pacific Cinematic | Call of Duty: Vanguard” içerikte ise Black Ops serisindeki Woods, Hudson, Mason ve özellikle da Adler var. Videonun başlangıcında ise 1984 senesi olduğu yazıyor. Bu başlıkta ve içerikte de maalesef Vanguard’da olduğu algısı yaratılıyor. Dediğim gibi kanmayın.
Call of Duty serisine gelen Warzone modu ile oyunun Multiplayer moduna dair olan tüm algısı bir anda değişmişti. Battle Royale tarafına bu mod ile özellikle geçtiğimiz sene covid-19 salgını başladığı an yayınlanması ile anında çok büyük kitleleri kendine çekti. İnsanlar evlerine kapandığı an beklenilenden bile fazla bir biçimde Call of Duty Warzone’a odaklandı.
Bu sırada da firma, Multi/Online tabanlı modlarına daha çok önem verir oldu. Sledgehammer, Vanguard ile Multi oyunculu oyunu inanılmaz keyifli tasarlamış. En dikkat çekici özelliklerden biri ise tahta, ahşap gibi bariyerleri yok edebileceğiniz veya içinden ateş edebilmenizi mümkün kılan Tactical Destruction özelliği var. Senaryo modunda ise her yerde bu yok. Yani senaryo modunda özenilmeyen her şey Multiplayer haritalarına aktarılmış. Resmen baştan savma bir senaryo modu yaparken, Multiplayer için son derece özenli haritalar tasarlamışlar. Bu da benim gibi tek kişilik moda önem veren birini delirtmeye yetti ancak sadece Multiplayer modu için bu oyunu satın almayı planlayanlar varsa gerçekten sevecekler.
Oyunun Multiplayer modundaki küçük ve detaylı bir haritada yeni modlara sahip haritalar yer alıyor ve bununla 20 oyuncuya kadar çıkabiliyorsunuz. Bazen tek başına (1v1) ya da ikili (2v2) ve son olarak üçlü (3v3) olarak takım oluşturabilecekleri 12 kadroya kadar bir turnuvalar yer alıyor. Oyundaki silahların performansları ve vuruş hissiyatı modern silahlarla aynı. Bu yüzden dış görünüşü sizi çok fazla olumsuz olarak etkilemesin.
Bu sefer oyunu indirirken sinir bozucu şekilde zorunlu kılınan Call of Duty: Warzone modu şart değildi. 50 GB gibi bir boyutta indirme yapabildim. Bir yandan da ilerleyen dönemlerde Vanguard ile Warzone’u nasıl entegre edecekler diye düşünmeden de edemiyorum.
Zombi modu, klasik zombi modu işte. Üzerinde durmaya gerek yok. Bununla ilgili hazır yayınlanan tanıtım videoları da işinizi görebilir. Oyunda sansür yok. Kan, cesetler, ölümler +18 diyebileceğimiz seviyede. Hatta fragmanlardaki Reichsadler yani gamalı demir haçların sadece bir artı şekliyle swastika yerine işlenmiş olması, sansür olacağı hissiyatı vermişti. Sadece o kısımlarda bir artı işareti var fakat onun dışında her türlü amblemler oyunda mevcut. Onlara dokunulmamış ve oyun çıkmadan önce yaşanan sansür haberleri de böylelikle yalanlanmış oldu.
Grafikler, son iki oyuna kıyasla aynı seviyede değil. Özensiz çevre modellemeleri yüzünden böyle göz algısına da düşmüş olabiliriz fakat yeni nesil Call of Duty denen bir oyuna yakışmayacak seviyede aceleye getirilmiş gibi. Ara sahneler ise mükemmel. Bu oyun çıkar çıkmaz hayal kırıklığına uğrayan oyuncuların, Modern Warfare 2’yi neden daha çok beklediklerini şimdi daha iyi anlıyoruz.
Bu Call of Duty oyunu, resmen İkinci Dünya Savaşı temalı olarak gazımız alınan bir yapım olmuş. Şimdiye kadarki en sönük Call of Duty senaryosuna sahip. Oynanış fena değil ama sadece yıllık bir Call of Duty işte. Sırf tek kişilik mod için satın almayı düşünüyorsanız, indirimlerin gelmesini bekleyin derim. Aksi taktirde buna 60 Dolar/Euro vermek, diğer kaliteli oyunlara yapılan hakaret bence. Şimdi “Oyunu dolar ve euroya göre mi alıyoruz?” diyecek olursanız da diğer firmalar gibi Türkiye için ayrı bir fiyat politikası olmaması durumunda evet. Ah bir de ekstra eklenen ücretler var. Kısaca daha sonra oynasanız da olur.