ArtılarMükemmel senaryo kurgusu. Bitmek bilmeyen aksiyon. Karakter seslendirmeleri. Oyunun şiddetini gözler önüne seren görsel detaylar.
EksilerMultiplayer yönü iyi olmasına rağmen, bağlantı sorunları sebebiyle istenen performansı şu an veremiyor. Bazı animasyon geçişlerinde yaşanan sorunlar.
Her şey 1961 yılında, Küba'nın ücra köşesindeki berbat kokulu bir barda başladı. Ona güvenebileceğimi biliyordum, ancak işlerin bu kadar karışacağını tahmin edemezdim. Hele ki hedefimizdeki ismi, hiç istemediğimiz bir ortamda, istemediğimiz bir konumda bulmamız bizi çok zor durumda bırakmadı mı zaten? Burada olmamım başlıca sebeplerinden bir tanesi de bu değil mi? Ve tabii ki diğeri... Etrafımda su gibi akan bu sayılar da neyin nesi, bilmiyorum, ama soğuk bir iklimde, çeneme sertçe inen bir de yumruk hatırlıyorum. Reznov, hepimizin aynı olduğunu söylemişti. Kardeş olduğumuzu... Neden Reznov'un üzerine bu kadar gidiliyor? Size söylüyorum, o benimleydi, yani bizimle. Bana yardım etti ve beni hiç bırakmadı. Asla!
Call of Duty: 2003 – 2010
Bundan yıllar önce 2015 stüdyosundan bir çığlık yükseldi. Medal of Honor: Allied Assault’u hazırlayan bu eller, “bizi görev çağırıyor” nidalarıyla özgürlüğün yolunu tutmuş ve buna “Infinity Ward” ismini uygun görmüştü. Daha önce defalarca bahsetmiştik, bu sebeple fazla detaya girmeden kısa bir özet geçmek istiyorum. Medal of Honor serisine yapılan veda, Call of Duty’nin de doğuşu demekti. Ama ne doğuş! 2003’ün ekim ayında PC için satışa sunulan ilk yapım, milyonlar satmakla kalmadı, 110’dan fazla ödülün de sahibi oldu. Bu güzel başlangıç, ardından konsol oyunlarını, sonrasında da devam oyunlarını getirdi. Activision, artık her yıl yeni bir Call of Duty oyunu istiyordu, ama Infinity Ward'un tek başına bu kadar hızlı çalışması çok çok zordu. İşte Treyarch’ın bu serideki görevi de böyle başlamış oldu. Her ne kadar Big Red One ile CoD2’nin yan oyunundan öteye gidemese de, “yeni nesil anlayışıyla” hazırladığı Call of Duty 3 ile büyük sükse yapmıştı. Tamam, oyun mükemmel değildi, ama iyi bir çizgi yakalamıştı. Yayımlanan ilk ekran görüntüsünün büyük şaşkınlık yarattığını hatırlıyorum. Öyle ki kısa süre sonra Activision bu resmi Internet’ten kaldırmış ve teaser video yayımlamıştı.
Gelelim ikinci çığlığa. İlk çığlığını Call of Duty için atan ve İkinci Dünya Savaşı arenasına kaliteli bir boyut katan Infinity Ward üyeleri, ikinci çığlığını da modern arena için attı. Bu daha büyük ve riskli bir projeydi, fakat çok başarılı oldu. Yeni multiplayer oynanış sistemi ve aksiyon filmlerini aratmayacak kendine özgü hikâyesi, Modern Warfare’ı kolaylıkla en iyi FPS’lerden bir tanesi konumuna getirdi. Modern Warfare serisi, toplamda 40 milyona yakın sattı ve 250’den fazla ödüle layık görüldü (Bir çoğu da “yılın oyunu” ödülü). Bu gerçekten inanılmaz bir rekordu. 20 milyon rakamıyla en çok satan FPS oyunu artık bu serinin üyelerinden biriydi (MW2) ve daha önce de online oynanış rakamları yardımıyla yine Call of Duty ismi, Guinnes Rekorlar Kitabı’nda geçmeye başladı. Tüm bu etkenler, hem serinin geleceğini garanti altına aldı, hem de Treyarch’a yeni oyunlar yapması için gerekli zemini hazırladı. Pardon, bu ikiliye Sladgehammer stüdyosunu da eklemek gerekir...
Treyarch’da hava karardı
Sonunda Treyarch da İkinci Dünya Savaşı defterini kapadı (kısmen). İlk duyurulduğu günden bu yana Black Ops’un tam olarak nasıl bir deneyim sunacağı bilinmiyordu. Vietnam ve Soğuk Savaş bilgileri vardı elimizde, ancak bu önemli savaşlarda doğrudan ilgimizin olmayacağını biliyorduk. Stüdyo patronu Mark Lamia, bunun için “sadece zaman kavramı” benzetmesini yapıyordu. Tabii ki gerçek olaylardan esinlenmeler olacaktı, ama kesinlikle oyunun amacı bu iki savaşı tema edinmek değildi. Nihayet oyun elimize ulaştı ve böylelikle sayısız “hadi canım”, “vay be”, “yok artık” gibi tepki sözcükleri sarf etmeye başladık.