Michael Bay'in bol aksiyonlu vurdulu kırdılı, ölümüne görsel efektli, patlamalı çatlamalı Transformers filmlerini sevenlerden misiniz? Aksiyon dozu yüksek Transformers filmlerinden sonra, Bumblebee biraz daha duyguya önem veren bir film olarak karşımıza çıkıyor. Evet aksiyon yine var, vurdu kırdı fazlasıyla mevcut ama uzaydan gelen sevimli Autobot Bumblebee ile Charlie Watson'un "insani" hikayesi, alışılagelmiş Transformers filmlerinden daha farklı bir anlatım sunuyor.
Transformers serüveni görünen o ki 5 filmin ardından -en azından şimdilik- en sevimli autobot Bumblebee'nin hikayesinden devam edecek. Yönetmen koltuğunda Travis Knight'ın yer aldığı Bumblebee filmi bizi, Bumblebee'nin dünyadaki hikayesinin başlangıcına götürüyor. Gerçi daha önce Bumblebee'nin ikinci dünya savaşında yer aldığı ve acımasız bir ölüm makinesi olduğu ile ilgili önceki filmlerde bazı göndermeler vardı. Bu filmde yaşanan olaylar ikinci dünya savaşı yıllarında değil, 1980'lerde geçiyor. Autobot'ların en kaba sığmayanı, en toyu Bumblebee, gezegenlerinde cereyan eden savaşta önemli bir rol oynamaktadır. Savaşçı rolüyle de bu savaşta kahramanlıklar sergileyen Bumblebee, Optimus Prime tarafından dünyaya yeni bir üs inşa etmek için gönderilir. Daha sonra dünyaya inişi sırasında yaşanan bir takım nahoş olaylar sonrasında Bumblebee, hem konuşma yeteneğini hem de hafızasını kaybeder. Daha sonra Bumblebee'nin yolu, asi, güzel, babasını kaybetmiş olan, isyankar ergen Charlie ile kesişir. İkili arasında güçlenen bağ zamanla giderek artar. İkili arasındaki ilişki, bir insanın kedisine köpeğine arabasına olan bağdan çok daha derinleşir. Ancak Bumblebee'nin peşindeki Decepticon'lar Bumblebee'nin sevgi dolu hikayesini baltalamaya niyetlidir.
Efendim şimdi doğrusunu söylemek gerekirse, Bumblebee filmi, bu üstün körü yaptığım özetten daha fazlasını izleyiciye sunmuyor. Aktardığım özet ne kadar klişeyse Bumblebee filmi de o kadar klişeler içeren bir klasik uzaylı insan ilişkisi filmi. Filmin 80'lerde geçmesi kağıt üzerinde ilgi çekici bir tema gibi dursa da, 80'ler klişelerini kullanmak dışında filmin 80'ler dönemini iyi kullandığını, iyi yansıttığını söylemek güç. Tabii sürekli çalan 80'lerin popüler şarkılarını saymazsak. Oldukça etkili bir giriş sahnesiyle başlayan Bumblebee filmi, görsel efektlerin göz kamaştırdığı hatta üç boyutlu sahnelerin de etkileyici gözüktüğü girişteki savaş sahnesi dışında, Transformers filmlerinden ihtişamlı savaş sahnelerinin çok da ön planda olduğu bir film değil. Zaten 3 boyutlu film izleme maceramız da filmin girişinden sonra sona eriyor. Bumblebee filmi daha çok uzaylı insan ilişkisi üzerine kurulmuş bir film. Yani biraz E.T. hatta biraz da Shape of Water'ı hatırlatacak kadar duygusallığın ön planda olduğu bir film. Hailee Steinfeld'in canlandırdığı sosyal ilişkileri çok da güçlü olmayan Charlie Watson, ile Bumblebee'nin sıcak dostluğu filmin merkezine oturtulmuş. Bu, aksiyon dozu yüksek bir film bekleyenler için şaşırtıcı bir tercih olabilir. Ancak yine de belirtmekte fayda var, aksiyon sahneleri filmde az değil. Denge düzgün sağlanmış. Sadece aksiyon dışındaki duygusallık içeren sahneler çok fazla uzatılmış ve her sahne buram buram klişe kokuyor. Bu da aksiyon dışındaki sahneleri ilgi çekici olmaktan çıkartıyor. Bin kere duyduğunuz diyalogları tekrar tekrar duymak size pek de bir şey kazandırmıyor.
Bunbelbee'de komedi unsuru oldukça fazla kullanılmış ama ne yazık ki filmde kullanılan esprilerin hiçbiri komik değil. Hani espri geleceğini anlarsınız, size gülmek için bir boşluk bırakılır ya filmlerde, işte o boşluklarda hiç gülmüyorsunuz. Thor: Ragnarok kalitesinde espri anlayışı, bu filme gerçekten çok yakışırmış ve Bunblebee'yi daha iyi bir film haline getirirmiş.
Charlie Watson rolündeki Hailee Steinfeld, sosyal ilişkileri zayıf, çekici havalı ergen rolünde gayet iyi bir iş çıkartmış. Oyunculuğu bu rolde hiç sırıtmadı. Neredeyse her karede farklı bir kıyafetle karşımıza çıkması da gözlerden kaçmadı. Kostüm tasarımı konusunda iyi bir iş çıkartıldığını söyleyebiliriz. Agent Burns rolündeki John Cena'ya gelirsek. Ya da gelmeyelim o kadar gereksiz bir karakter ki. Sırf filmde John Cena var demek için bu karakteri yaratmışlar bile diyebiliriz. Bu iki karakter dışında ilgi çekici çok fazla karakterin olmadığı filmde, biri jet diğeri ise saldırı helikopterine dönüşen iki decepticon, filmin baş kötüleri olarak karşımıza çıkıyor. Her iki karakterin de tasarımlarının ve seslendirmelerinin de başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Bumblebee filmi, ortalamaya yakın bir film. İzleseniz de izlemesiniz de bir şey kaybetmezsiniz. 80'ler temasını kullanan filmi gerçekten 80'lerde izlemiş olsaydım belki yeni ve ilgi çekici bulabilirdim. Ancak, yüzlerce kez işlenen bir konu farklı bir bakış açısı getirmeden ele alınınca, Bumblebee'nin sevimliliği dahi filmi kurtarmaya yetmemiş. Michael Bay'in Transformers filmlerinden kesinlikle farklı bir film. Farklı bir formülle hazırlanmış. Aksiyon odağı, daha çok duygusallık odağına kaymış. Klişe bombardımanına tutulduğumuz filmin aksiyonu keyifliydi, ancak seyir zevki ve temposu için ise aynı şeyleri söylemek oldukça güç.