Avcı, daracık sokakta ufak adımlarla ilerledi. Adımları kararlı olsa da ayakkabılarının çıkarttığı sesten ne kadar tedirgin olduğu belliydi. Sokağın her bir köşesinden dumanlar yükseliyor, Yharnam'ı esir alan sisle dans ediyordu.
Güneş batmak üzereydi. Belindeki feneri kontrol etti. Ona çok ihtiyacı olacaktı. Atacağı her adımı önceden hesaplıyordu. Çünkü bir hamle sonrasını düşünemezse ve yavaş kalırsa rüyaya geri döneceğini biliyordu.
Rüyası huzurluydu. Biraz çarpık ve iç karartıcıydı ama en azından orada güvendeydi. Yine de bir rüyaya güvenemezdi, düşler aldatıcıydı. Geceyi sona erdirmesi gerekiyordu, o bir Avcı'ydı.
İsminin, kökeninin ve yaşının bir önemi yoktu. Bilinmeyene olan yolculukta isimlerin önemi yoktur. Eylemlerin vuku bulduğu bir dünyada kimse size isminizi sormazdı. Sadece onlar için ne yaptığınız önemlidir. Sizi sevmeleri veya nefret etmeleri çok da önemli değildi.
Önemli olan tek şey... Geceyi sona erdirmekti.
Demon Souls ile başlayan yolculuğumuz bizi Yharnam'a, lanetli ve canavarlarla dolu bir şehre kadar getirdi. Aradan geçen yıllarla beraber From Software oyunları tıpkı Rockstar ve Bethesda oyunları gibi kendi imzalarına sahip oldular. Bu yüzden Project Beast zamanından beri büyük bir beklenti içerisindeydim. Demon Souls, Dark Souls I-II gibi oyunlardan sonra bu adamların başarısız olmak gibi bir şansı yoktu. Kesinlikle her seferinde üzerine koyarak ilerliyorlardı ve bu sefer gerçekten de riskli sulara adım atmışlardı.
Viktoryan döneminde geçen bir Aksiyon Rol Yapma Oyunu fikri her ne kadar harika görünse de pratikte birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Orta Çağ temalı RYO'ların sunduğu geniş yelpazeyi bir kenara atmak nereden bakarsanız bakın pek akıl karı değil gibi görünüyor.
Bloodborne ana akıma bağlı kalmadan, ana akım oyunlara bile kafa tutabilecek oynanış elementlerini içinde barındıran kompleks bir yapı.
Şaşkınım... Öyle böyle değil. Ben kaliteli ve beklentimi bir yere kadar karşılayan sağlam bir oyun bekliyordum. Onun yerine beklentilerimi paramparça eden ve önümüzdeki yıllarda Aksiyon RYO'lar için ilham kaynağı olacak bir yapımla karşılaştım.
Tam bir aksiyon oyunu olmamasına rağmen adrenalinizi hep yüksek tutmayı başarıyor.
Bir korku oyunu olmamasına rağmen sizi her saniyesinde geriyor ve olmadık yerlerde korkudan öldürüyor (zaten karakterde sizle birlikte ölüp, ölüp diriliyor). Analogu hafifçe ittirerek ilerlemenin karizmatik görünmek için değil, bilinmeyene karşı duyulan korkudan kaynaklandığını ilk birkaç saatinizin sonunda öğreniyorsunuz.
Bir strateji oyunu olmamasına rağmen sizi önünüzdeki tehlikeye dair uzunca bir analize yönlendiriyor. "Tüfekli adamı öldürsem, dev olan görür. Oraklı olana dalarsam iyice açığa çıkarım. Deve dalarsam tüfekli olan kesin dengemi bozar. O zaman ben geri döneyim, nasılsa bir gün hepimiz öleceğiz."
Bloodborne sadece kendi türünden değil, diğer oyun türlerinden de büyük bir ilham alıyor ve bunu Aksiyon RYO kalıplarını zorlamadan, oyunu bir Assassin's Creed türevi gibi şişirmeden yapmayı başarıyor. Oyun hakkında farkına vardığınız ilk şey, her bir düşmanın, her bir tuzağın özenle yerleştirildiğini kavramak oluyor. Bloodborne içerisindeki tek bir parça bile ne fazla ne eksik.
Olması gerektiği gibi.
Arkadaşlar, daha keşfetmediğim bir sürü yer varken Gehrman ile kapıştım yendim oyun bitti.. bir yerde bir hata mı yaptım.. +NG ye başladı oyun tekrardan.. ama girmediğim alanlar var, cainrust şatosunu bile keşfedemedim.