Amnesia: The Bunker inceleme: Korku oyunları bazı insanlara hiç hitap etmese de bazılarının kişide yarattığı duygu değişimleri farklı bir deneyim sunar ve korkma hissinden keyif alırlar. Üstüne bu deneyimde bir şeyleri keşfetmek, çözmek ve hayatta kalmak oluşan bu duyguyu daha da doruklara çıkarır.
Amnesia bunu eski tip hayatta kalma ögelerini bünyesinde taşıyan bir korku serisi olarak başarmıştı. Diğer yandan Frictional Games’in son oyunu Amnesia: Rebirth oyunu seriyi ilk oyundan beri takip eden bazı hayranları o kadar da memnun etmemişti. Bakalım Amnesia: The Bunker nasıl olmuş?
Başlar başlamaz Birinci Dünya Savaşı’ndaki bir fransız askeri olarak buluyoruz kendimizi. Bir hendeğin içinde bomba sesleri gelirken yönümüzü arıyoruz. Sonrasında arkadaşımızın yanına vardığımızda bir patlama gerçekleşiyor ve bir Alman sığınağında uyanıyoruz. Sığınağın revirinde bulduğumuz bir raporda kafa travmamız nedeniyle hafıza kaybı yaşadığımızı öğreniyoruz. Asıl hikayemiz de buradan sonra başlıyor. Sığınaktan çıkmak zorundayız ancak sığınakta izimizi süren korkutucu bir varlık da var.
Amnesia: The Bunker inceleme
Seriye ilk defa başlayacaklar için oyun ilgi çekici bir hikaye başlangıcı sunuyor. Hafızasını geri kazanacak mı, bu yaratık neyin nesi derken devam etme motivasyonumu arttırdığını söyleyebilirim. Diğer yandan oyun anlatı merkezli değil oynanış merkezli ilerliyor. Anlatıya dair bir şeyler öğrenmek istiyorsanız belgeleri okumalısınız.
Bizim Düşmanımız: Karanlık ve Ses
Oyun amacı yönünden baktığımızda bir kaçış odası türünü de anımsatıyor. Labirenti andıran bir sığınaktayız. Her taraf karanlık, elimizde dinamolu bir el feneri var. Peşimizdeki düşmanımız karanlığa ve gürültüye tetikleniyor. Bu yüzden hem olabildiğince sessiz olmak, hem jeneratörü çalıştırmak, hem de jeneratör kapanmadan kısıtlı bir sürede yönümüzü bulmalıyız. Yön bulma demişken ayrıca menüden açabileceğimiz bir haritamız da yok, belli odalarda harita bulunuyor. Bu da defalarca kez kaybolmamıza neden olabiliyor.
Amnesia: The Bunker inceleme
Oyun kendini biraz deneme yanılma ile oynatıyor. Jeneratöre yakıtı koyduktan sonra, ne kadar sürem kaldı diye saatime bakıp etrafı çözmeye çalışırken jeneratörün süresi doldu. Karanlıkta kalmamla yaratığın ortaya çıkıp yüzüme atlaması da bir oldu. Sonrası bir daha harita odasındaki son kayıttan uyan, bir daha etrafı gezin… Aslında bu şekilde oyunun ilerleyişi yavaşlıyor ama farklı yerler, farklı etkileşimler deneyerek keşif şansınızı her seferinde arttırıyorsunuz.
Jeneratörü çalıştırmadan da etrafta gezinebiliyoruz ama hedefinizi biliyor olmanız lazım. El feneri dinamolu olduğu için şarj ederken ses yapıyor, bu da yine düşmanı tetikliyor. Neredeyse her şey düşmanı tetikliyor diyebilirim, bubi tuzağını aktif etmemizden koşmamıza kadar.
Hemen Kaydetme Odasına
Amnesia: The Bunker inceleme
Kayıt sistemi harita odasındaki gaz lambasını yaktığımızda manuel olarak gerçekleşiyor. Tam bu nedenle bir şeyi çözer çözmez koştur koştur harita odasındaki lambaya giderken buldum kendimi. Ayrıca ana menüden son üç kayda ulaşabiliyoruz. Bu da güzel olmuş. Örneğin sıkıntılı bir yerde kaydettiniz, bir veya iki önceki başlangıcınıza gidebiliyorsunuz.
Oyunda üç farklı zorluk seviyesi bulunuyor. Ama şunu belirtmeliyim ki, oyun hayatta kalma korku türünün ögelerini taşıdığından bir zorluğu zaten var. Oldukça kısıtlı cephane, manuel kayıt ve pek de büyük olmayan envanter bunlardan birkaçı. Envanter büyük değil ama sandığımız var. Bu özellik de oyuncuya güzel bir strateji sunmuş. Bu sağlığı yanıma alayım mı, bunu sandığa bıraksam iki yuva boş kalsa gibi hesapları hayatta kalma oyuncuları oldukça sever.
Amnesia denilince mekanik olarak çevre etkileşimi akla ilk gelenlerden olur. Bu oyunda da yine birçok obje ile etkileşime girebiliyoruz. Bazen bu objeler ilerleyişimizin anahtarı da olabiliyor. Örneğin elimize aldığımız bir tuğla ile kapı kırabiliyoruz, varilleri öne çekip arkasındaki geçidi keşfedebiliyoruz.
Amnesia: The Bunker inceleme
Yukarıda kaçış odası türüne benzetmiştim. Bunun temel nedeni etkileşime girdiğimiz bazı objelerden parolaları bulabiliyoruz ve bu da ilerleyişimizin bir anahtarı oluyor. Bazen bulduğumuz bir fotoğraf bile keşfimize ışık yakabiliyor. Parolalara envanter kısmından da ulaşıp hangisini kullanıp kullanmadığımıza bakabilmemiz mümkün.
Yeni Özellik: Artık Silahımız Var
Amnesia’nın eski oyunlarında kendimizi savunmak için bir silahımız yoktu. Bu kez var. Ancak daha çok çevre etkileşimi için kullanıyoruz. Örneğin bir kilidi kırabiliyoruz veya patlayıcı bir varili havaya uçurup yolumuzu açabiliyoruz. Yani silahımız var denilince doğrudan bir nişancı türüne dönüştüğü düşünülmesin diye bunu vurguluyorum. Yine de seri için güzel bir yenilik.
Amnesia: The Bunker inceleme
Oyunun görsel tasarımlarını özellikle Rebirth ile kıyasladığımda daha çok beğendim, eski oyunların tadında olmuş. Kendimi savaş esnasında bir sığınakta kapana kısılmış gibi hissetmemi sağladı. Şunu da belirtmeliyim ki kapalı alan fobisi olanlar için mekan tasarımı rahatsız edici de olabilir. Neredeyse hiç geniş alan bulunmuyor ve oyunun tamamına yakın kısmı kapalı ve karanlık alanda geçiyor. Ses tasarımı da korku atmosferini arttırmış. Yüksek sesle oynamış biri olarak birçok yerde korkudan zıpladım.
Bu oyunun benim için en büyük artısı her oynayışta parolaların veya eşyaların yerinin değişiyor olması olabilir. Bunun dışında sunduğu alternatifler de var. Örneğin yaratığı bir biçimde tetiklediniz. Saklanmak için dolaba girebilirsiniz veya en geriye kaydetme odasına kaçabilirsiniz. Bir kapıyı tuğla ile kırabilirsiniz ancak el bombası da atabilirsiniz. Ama her ne olursa olsun kaynak yönetimini iyi yapmanız gerekiyor çünkü dediğim gibi türünün özelliği gereği kaynaklar bol değil. Ayrıca çevreden toplanan kaynaklarla yeni araçlar üretebiliyoruz. Bu da bir alternatif sunuyor.
Biraz Sinir Bozucu
Amnesia: The Bunker inceleme
Oyun bazı öne çıkan yanları ile sinir bozucu olabiliyor. Ama diğer yandan bunların kasıtlı yapılmış şeyler olduğu belli. Örneğin dinamolu el fenerinin çıkardığı ses, bir de üstüne üstlük birkaç saniye içinde şarjının bitmesi veya şarjörü doldururken her bir mermi için tuş istemesi… Tüm bu yavaşlık ve kısıtlı süre aslında oyuna meydan okuma dinamiği katmak için yapılmış, elbette bu ögeler her oyuncuya hitap etmeyebilir.
Oyun eski Amnesia’lardaki gibi bir doğrusallık sunmuyor. Önünüzde keşfedebileceğiniz birden fazla parça aynı alanda var. Oyun bu noktada nereden başlayacağınıza, ne yapacağınıza pek yardımcı olmuyor. Yazının diğer bir bölümünde de bahsettiğim üzere rastgelelik ve alternatifler bu yoldaki ilerleyişinizi değiştiriyor.
İlk karşılaşma gelene kadar bu görünmeyen varlıktan korksam da, karşılaştıktan sonra o korkutuculuk azaldı benim için. Özellikle de birkaç kez yaratık yüzümü parçaladıktan sonra bağışıklık kazanmış gibi oldum. Genel olarak kaçma-kovalanma dinamiklerine sahip oyunlarda bir noktadan sonra bu kaçınılmaz oluyor.
Amnesia: The Bunker inceleme
Oyunu hem klavye/mouse hem de DualShock ile deneyimledim. Özellikle el fenerini şarj ederken DualShock’un titreşim desteği yerinde olmuş, gerçekçilik katmış. Kontrollerle ilgili bir sorun yaşamadım. Oyunun bazı bölge geçişlerinde anlık küçük takılmalar yaşadım, bunun dışında çökme gibi optimizasyon kaynaklı sorunlarla da karşılaşmadım.
Bu oyunu size önerebilmem için hem keşif türünü hem de hayatta kalma-korku türünü gerçekten seviyor olmanız gerekiyor. Ben bir korku sever olarak rastgelelik faktörünün de yüksek olması ile birlikte tekrar tekrar oynanabilir buldum. Kısıtlı zamanda hareket etme dinamiğinin verdiği zorluk nedeniyle meydan okumayı da seven bir oyuncu olmanızı gerektiriyor, aksi takdirde size hitap etmeyebilir.
Oyun şu an için Steam, Epic Store, PlayStation 4, Xbox One ve Xbox Series X/S platformlarında bulunuyor. İlk günden Xbox GamePass kütüphanesine de eklendiğini hatırlatalım.
Ayrıca korku oyunlarına ilgiliyseniz “Oyunlarda içinizi ürpertecek 10 mekan” makalemize de göz atabilirsiniz.