Word’ü açtım, bir süredir bakışıyoruz karşılıklı. Sağ alt tarafta da
Office’in o hepimizin bildiği “Ataş” simgesi duruyor. Abidik gubidik şekillere
girip kimi zaman göz kırpıyor, kimi zaman da ekrana tıklıyor. Bense yazıya
yazmaya nasıl başlasam diye düşünüyorum. Kolay değil tabii ki. Hepiniz kim bilir
ne kadar süredir Half-Life 2’yi, PES4’ü, GTA:SA’yı beklerken, ben American
McGee’nin son oyunu ha çıktı ha çıkacak diye aylar öncesinden gün sayıyordum. Ve
işte şimdi o ızdırap dolu bekleyiş sona erdi, Scrapland artık elimde,
bilgisayarıma yükledim üstelik; hatta utanmadan oynadım bile. Ama yazıya
başlamak için en ufak bir sözcük bile gelmiyor aklıma. Bu üstte yazılanların
hepsini yazmayı düşünmüyordum elbette Word’ü ilk açtığım anda. Aslında “HEYOO!!!
Scrapland çıktı!! Gün bugündür!!!” diye bir başlangıç da hiç fena olmazdı. Zira
American McGee’yi bilen bilir, imzasını attığı oyunlar kesinlikle milat olmuştur
ve oynayanının aklını başından almıştır. En son Alice ile gündemdeydi kendileri,
yanlış hatırlamıyorsam üç sene evvel. Ne muhteşem bir oyundu American McGee’s
Alice. Beyaz tavşanından gülen kedisine kadar, oradan da senaryodaki enteresan
başlangıcından oyuna girişine ve gelişmelerin akışına değin her şeyi o kadar
tatlıydı ki; şöyle geriye dönüp baktığımda gerçekten de zevk alarak oynadığım
yapımlar arasında hatırı sayılır bir yere koymak “zorunluluğunu” hissettiğim
belki de üç-beş oyun arasındadır. Onların arasındakilerden bir diğeri de
Scrapland olabilir mi? Neden olmasın?
Tamam Office, sağ alttan tıklamana gerek yok artık! Yoksa sen de mi o
Scrap’lardan biri misin? Aklımda leğenler dolusu şey var Scrapland’a dair. Ve
American McGee! Teşekkürler.
Bunları biliyor muydunuz?: D-Tritus’un ensesinde sallanan şey onun saçı!
“Keşke American McGee daha çok oyun yapsa” demeyeniniz var mı? Eğer yoksa,
bundan sonra olmalı. Çünkü onun engin deneyimleri ve fikirlerinden şu tek düze
piyasa nasibini almalı. Üstelik teknolojinin böylesi gelişkin olduğu bir çağda
onsuz bir zaman dilimi, yapılanların kalitesini anlamamız açısından fazlasıyla
yetersiz kalacaktır. Görmezden gelmenin imkansız olduğu gibi şu anda
sistemlerimizde yüklü olan oyunlar işlemcilerimizi kaynatıyor, hard disklerin
ömrünü sömürüyor, ekran kartlarını doğduklarına pişman ediyor. Sorarım size!
Sizce bütün bunlar, yani deyim yerindeyse bilgisayarı “kastırmaktan” başka bir
işe yaramayan şeyler, o oyunun gerçekten de iyi gibi görünmesini sağlayan yegane
özelliklerden biri midir? Ben Serious Sam’den sonra vücudumda adrenalin
seviyesini böylesi yükselten, Sanitarium’daki kadar duygularıma dokunan ve
Boulder Dash kadar eğlendiren başka bir oyun hatırlamam. Şimdi yüklesem hepsinde
aynı heyecanı duyacağıma kalıbımı basarım(kalıplıyımdır). Burada eski oyunların
daha güzel olduğuna dair bir geyik yapacak değilim. Majesteleri McGee’nin son
oyununu ele alalım örneğin. Scrapland o kadar da teknik olarak üstün bir oyun
değil. Kabul, kaliteli grafikler var, sesler gayet temiz ve sağlam,
oynanabilirlik de olması gerektiği kadar yerinde. Ama bilgisayarı o kadar da çok
yormuyor. Yani; makul bir sisteme sahipseniz, kendinden zevk alacak düzeyde
çalıştırmanız mümkün. Oyunun atmosferinde bir sonsuzluk var üstelik,
çizgiselliğinden yakındığınız bir çok kaliteli yapımın aksine. Her an yepyeni
detaylar sizi bekliyor. Düşünün bir kere. Kimin aklına gelirdi sadece robotların
bulunduğu bir evren yaratmak, onlara insansı ve fablımsı duyular aşılamak, her
birine onlarca eğlenceli ve komik özellik eklemek, ve hepsini birbirine
insanların yadırgama ihtimallerini de hesaba katarak böylesi cesurca işlemek? Bu
bir dehadır. Ve ben onsuz, yani McGee’siz bir oyun piyasasını, devesiz hörgüce
benzetiyorum(?).
Her neyse. Fuzuli laf kalabalığını yine tadında bırakıp Scrapland’a kesin dönüş
yapalım. Az önce de bahsettiğim gibi oyunda robotların saltanatı var. Yapımın
ismini dilimize “Döküntü Diyarı” diye çevirsek yanlış olmaz herhalde. Oyunun
dünyasında her tarafta bir “döküntü” yığını kendine bir yaşam ünitesi elde
etmiş, insanmışçasına yaşayıp gidiyor. Kontrolümüz altındaki döküntü ise
D-Tritus adında bir robot. Robotumuz bir gün(klişe masal girişi) uzay motorunun
üzerine atlar ve evrende dolaşıp yeni yerler ve yaşam formları keşfetmek için
yola çıkar. Dış uzayda ilerlerken karşısına Scrapland adında bir asteroit çıkar.
Burada da Chimera adındaki bir şehre gözü takılır. Buraya inen D-Tritus
öncelikle kendi refahını sağlamak için çalışacak bir iş aramaya koyulur. En
sonunda uygun bir iş bulur ve oranın yerel bir gazetesi için fotoğrafçı olarak
işe girer.