Sıra tabanlı stratejiye hasret kalanlara...
Fantastik bir dünyadasınız. Emrinizde güçlü, kuvvetli bir kahraman ve bir miktar da asker var. Duruma göre belki geliştirip güçlendirebileceğiniz bir kasabaya sahipsiniz, belki de elinizde o bile yok! Nasıl, tanıdık geliyor mu? Yok, Heroes of Might and Magic'ten bahsetmiyorum. Peki, bir daha deneyelim o zaman... Kasabanızın mutluluğunu yükseltmek için canla başla uğraşıyorsunuz, bu sırada araştırmalar yapıp yeni ufuklar açıyorsunuz halkınıza. Bir yandan da rakiplerinizle çeşitli ittifaklar içerisine girip... Hayır hayır, Civilization da değil! Age of Wonders'tan bahsediyorum. Hani daha yeni üçüncü oyunu çıktı ya... Ne? Adını bile hiç duymadınız mı? Eh, o zaman size neler kaçırdığınızı göstermek boynumun borcudur...
Artık yeni çıkan sıra tabanlı strateji oyunlarına pek rastlamıyoruz doğrusu. O yüzden de eğer türün takipçisiyseniz 11 sene aradan sonra çıkan yeni bir Age of Wonders oyunu bir nevi çölde vaha bulmaya benziyor. Serinin temel yanlarını koruyan ve geliştiren Age of Wonders III, krallığımızı kurma, büyütme ve geliştirme konusunda tam da ihtiyacımız olan ilacı sunuyor bizlere.
Oyun politik olarak oldukça karışık bir dönemde açılış yapıyor ve sizden madalyonun iki yüzünden birini seçmenizi istiyor: Toparlanmaya çalışan High Elf'lerin prensesi Sundren'in hikâyesini konu alan
"The Elven Court" ya da gelecek vaat eden bir asker olan Edward'ın fetih ve zaferleriyle bezeli
"The Commonwealth". Hangi tarafı seçersek o noktadan itibaren onun hikâyesini oynamaya başlıyor olsak da, hikâye boyunca farklı ırkların kahramanları da bize maceralarımız sırasında eşlik ediyor. Mesela Sundren'in hikâyesi, daha en başından Draconian'larınkiyle kesişerek ilerliyor. Hikâye her ne kadar önceki Age of Wonders'lara da sıkça göz kırpsa da, oyunun bizi kendine asıl çektiği nokta ince bir diplomatik ve askeri denge üzerinde duran oynanış mekanikleri oldu açıkçası.
Aslında temel olarak Age of Wonders'ın mantığı Heroes serisinin aynısı: Haritada hareket puanımız yettikçe gezerek hazineleri topluyor, çeşitli binalara uğruyor ve kendi şehrimizi geliştirip daha güçlü üniteler üretmeye, rakibimize karşı üstün gelmeye çalışıyoruz. Ancak bu noktadan sonra klasik Heroes formülünden keskin bir sapma yapıyor Age of Wonders. İşin içerisine şehrinizin halkını mutlu etmeyi, popülasyonunu büyütmeyi ekleyip, rakiplerinizle aranızdaki ilişkiyi
"gördüğümüz yerde birbirimize dalalım"ın ötesine taşıyor mesela. Üzerine bir de katı bir çizgiyle birbirinden ayrılan iyi ya da kötü seçimleri ekliyor -ki bu da şehirlerinizin mutluluğuna etki eden bir etmen yine.
Kısacası önüne gelene savaş ilan eden, ele geçirdiği şehirleri yağmalayıp yıkan, merhamet dilenen düşmanı gözünü kırpmadan öldüren biri olacaksanız hem halkınızdan, hem de rakiplerinizden buna göre karşılık almaya hazırlanın. Öte yandan size savaş açsa bile rakibine
"Şimdi şu zırhı, şu parayı al. Bir de sana topraklarımdan dilediğin gibi geçiş izni de veriyorum bak, gel barış yapalım seninle..." diyerek sorunları çözebilen, ele geçirdiği ork kasabasındaki halka
"Şimdi siz başka yere göç edin, karşı kıtadan Elf'ler gelecek buraya" demeyen ve boyunduruğu altındakilere kol kanat geren bir kahraman olmak da bir başka alternatif yine. Bu noktada kahramanınızın neye yatkın olduğu ve sınıfı da önemli bir rol oynuyor tabii.