The Quarry, daha önce benzer türde başarılı oyunlara imza atmış olan Supermassive Games’in yeni korku/macera oyunu. Gerçi bu türe korku demek ne kadar doğru tartışılır, teen slasher dediğimiz “Çığlık” “13. Cuma” gibi filmler tarzında bir içeriğe sahip.
Supermassive Games’in şimdiye kadar üç oyun yayınladığı The Dark Pictures Anthology serisinden çok daha büyük çaplı bir iş olan The Quarry, birçok tanıdık yüze de ev sahipliği yapan büyük bütçeli bir oyun olarak ne kadar iyi bir iş çıkarmış, Until Dawn’ın ötesine geçmeyi başarmış mı, gelin birlikte inceleyelim.
The Quarry, Hackett’s Quarry adı verilen yaz kampında gözetmen olarak görev alan 9 gencin hikayesini anlatıyor. Kampa bir gün erken gitmeye karar veren iki gözetmenin araçlarının, önlerine çıkan “bir şey” yüzünden yoldan çıkması ve aracı düzeltmeye çalışırken çevredeki gariplikleri fark etmelerine şahit oluyoruz. Kısa süre içinde Ted Raimi’nin hayat verdiği polis ile karşılaşan gençler kampa ulaşmayı başarıyor ve gelişen olaylar sonrasında hikayemiz başlıyor.
Yaz kampı bitmiş, çocuklar otobüse doldurulup evlerine gönderilmiş ve kamp gözetmenlerinin de ayrılma zamanı geliyor. Kendileri de kanı kaynayan gençler olan gözetmenler daha sonra birbirlerini göremeyeceklerinin farkında ve bu durum bazılarının canını daha çok sıkıyor. Kamp sorumlusu gençlerin hızla evlerine gitmesi için acele etse de, arabanın “tesadüfen” bozulması yüzünden gözetmenler bir geceyi daha kampta geçirmek zorunda kalıyor.
Kendilerine yapılan “Sakın binayı terk etmeyin” uyarılarını dinlemeyen gençlerimiz ateş başında eğlenmek için hazırlıkları yaparken, etrafta gezinen tekinsiz tipli avcılar ya da gizemli orman cadısı hikayelerini de umursamıyorlar. Hikaye oyun ilerledikçe ve seçimlerimizle müdahale ettikçe farklı yönlere doğru gidiyor. Bundan sonra neler olacağı tamamen bizim elimizde.
Hikayenin kendisinin ne kadar iyi olduğu tartışmaya açık bir konu. “Kampta ölümden kaçan gençler” konsepti için çok büyük bir hikaye beklemiyorum ama hem hikaye işlenişi hem de karakterler konusunda takıldığım çok nokta var. Oyunun oynanışı hikayeyi etkileyecek seçimler yapmak üzerine olduğundan, bu kısımda biraz özen göstermelerini bekliyordum ama olmamış.
Öncelikle karakterlerin neredeyse hepsi “Mal!” diye ekrana bağırmanıza sebep olacak seviyede hareketler yapıyor. Seçimlerimiz ile karakterleri yönlendirdiğimiz şeylerden bahsetmiyorum, etkileşime geçemediğimiz durumlarda çokça görüyoruz. Camdan bakıp spot ışığının altında garip bir yaratık gördükten sonra hiçbir şey olmamış gibi gezmek ve sonra “Haa bir şey gördüm ama emin olamamıştım” demek gibi hareketler yapıyorlar. Ya da arkadaşını “ayı” ısırdıktan sonra ona yardım eden ama iki dakika sonra hırpalanmış çocuk diğerlerine “o iyi mi” diye sorarken tamamen görmezden gelen karakterler gibi durumlar var.
Bazı hareketleri “genç bunlar sonuçta, yapabilir” diye kabul edebiliyorum ama kimi karakterlerin bu yaşa kadar nasıl hayatta kaldığını sorguladığım anlar oldu. Üstelik hikayenin açılış kısmında karakterleri tanıtacağız diye uğraşıp o kadar ağırdan almışlar ki sıkılmaya başladım bir süre sonra. Karakterleri de tam tanıtamıyorlar, sadece iki karakter arasında lüzumsuz muhabbetler dinliyoruz genelde. Dikkatsiz ve umursamaz gençler olmalarını kabul edebilirim ama bazı hareketleri gerçekten zorlama olmuş. Yine de arada bir yaptıkları ufak espriler ya da göndermeler ile eğlendirdiklerini kabul edeyim.
Yaptığımız seçimlere göre şekil alan hikaye ve olaylar konusunda oyun gayet başarılı bir iş çıkarmış. Hikayenin bir noktasında karakterlerden birinin elini (ya da hayatını) kaybetmesine sebep olacak olayların, oyunun en başında verdiğimiz bir kararla engellenebilecek olması ve bunun kimsenin aklına bile gelmeyecek bir seçenek olması gibi küçük detaylara dikkat edilmiş.
Hikaye açısından zayıf ama tecrübe etmesi keyifli bir macera. Spoiler vermeden şikayet edebileceğim çok fazla şey yok, o yüzden bu kadar yazabiliyorum. Ama gitmeden aklıma geldi, Supermassive Games’in geleneksel hale gelmiş oyun sonu kurtulan karakterlerin konuştuğu sahneleri bu oyunda yok. Acaba sorun bende mi diye diğer sonları da inceledim, yok. Karakterlerin oyun sonrası durumu hakkında kısa bilgiler verilip sonrasında bir podcast kaydı dinliyoruz. Tek bir görsel eşliğinde uzun bir podcast kaydı. Benim gibi podcast dinlemekten keyif almayan insanlar için o kadar sıkıcı ki bitiremedim bile. Çok zayıf bir bitişi var.
The Quarry, tıpkı önceki Supermassive Games oyunları gibi, kararlar vermeniz ve kimi zaman bu kararların sonucunda gelişen olayları tuşlara hızlı bir şekilde basarak tamamlamanızı isteyen bir oyun. Daha çok interaktif film tadında geçen oyunda bazı kısımları gezme fırsatınız da oluyor ama önceki oyunlara göre bu kısımlar daha az tutulmuş. Normal şartlarda bir eksi kabul edebilirdim ama burada iyi bile olmuş.
Bu tür oyunlarda bazı kısımlarında karakterlerimiz etrafı gezip çeşitli ipuçları ve gelecek hakkında bilgi veren nesneler toplayabiliyor. Aynısı The Quarry’de de mevcut ama önceki oyunlara göre çok zayıf. Çevreden topladığımız notlarla bilgi edinemiyoruz, olacak olaylara çok az müdahale edebiliyoruz ve geleceği gösteren tarot kartları bile kötü çalışıyor. Zaten karakterler o kadar yavaş ki, acele etme tuşuna basınca bile ağır ağır yürüyorlar. Hareket ederken anlamsızca belli noktalara bakmaya başlayan, doğru noktada olmadığı için elinin altındaki tarot kartını bile alamayan karakterlerimiz var.
Bulduğumuz ipuçları genellikle oyunun gidişatını etkilemeyen, sırf olsun diye konulmuş şeyler. Başınıza gelenleri özetliyorlar, çok az yeni bilgi öğreniyoruz. Tarot kartlarını da aldığımız gibi olayları göremiyoruz, bölüm aralarında bize rehberlik eden kadın “bakacak mısın” diye soruyor. O zaman bile sadece bir tarot kartını gösteriyor, öbürü bir sonraki oyuna kadar gizli kalıyor. Araştırdığınız için ceza alıyorsunuz resmen.
Bu oyunların en önemli özellikleri seçimler ve QTE dediğimiz “doğru tuşa bas” etkinlikleri olsa gerek. Seçimlerden hikaye kısmından bahsetmiştik, şimdi QTE tarafına bakalım. Man of Medan ile QTE sekanslarını karakterlerin ölümlerine sebep olacak kadar yoğun kullanan firma, sonraki oyunlarında bunun oranını azaltmıştı. The Quarry ile birlikte QTE sekanslarını daha basit bir hale getirmişler. Analog kolunu doğru yöne çekmek ya da doğru anda bir tuşa basmak (genellikle O tuşu) dışında çok fazla şey yapmıyoruz.
Nefesimizi tutmak tutmak ve ateş etmek de var. Nefes tutma kısmında House of Ashes oyununda olduğu gibi ritim oyunu benzeri şeyler beklemeyin, X’e doğru süre boyunca basılı tutsanız yetiyor. Ateş etmek ise ne kadar hızlı olduğunuzdan çok, doğru yerde ateş edip etmediğiniz konusunda önemli.
QTE sekansları eskisi kadar zor değil ama isterseniz daha da kolay hale de getirilebiliyor. Erişilebilirlik seçeneklerinden yapacağınız seçimler ile hiç hata yapmadan oynamak bile mümkün. Aslında oyunun sinema modu da var ama seçimleri yaparak sadece hikayeyi görmek isteyen oyuncular ya da çeşitli sekanslarda zorlananlar için güzel seçenekler var.
The Quarry’nin Playstation 5 sürümünü oynadım ve oyun görsel olarak çok güzel gözüküyor. Firmanın oyunları arasında en güzel gözüken olduğu kesin. Gerçek oyunculardan modellenmiş karakterlerin yanı sıra, kamp alanı ve çevresindeki orman da etkileyici manzaralara sahip. Karakter animasyonları genellikle çok iyi, serbest gezinme sırasında etkileşime geçemeyeceğimiz noktalara odaklanmaları dışında çok az sorun var. Yüz animasyonları ise kimi zaman garip geliyor. Bacağını ısırıyorlar karakterin suratında sinek ısırmış gibi ifadeler oluşuyor. Kimi zaman surat animasyonlarının kaydığını düşündüğüm kısımlar oldu ama çok fazla değil.
Oyunda kötü gözüken tek şey havuzdaki su olsa gerek. Oyunun geri kalanı o kadar güzel gözüküyor ki, o sahneler resmen sırıtıyor arada. Son olarak oyunda baş düşmanlarımızın bir dönüşüm animasyonu var, resmen yapmaya üşenmişler. Bu ikisini yapan kişiye “beş dakikada bitir” demişler sanırım. Başka mantıklı açıklamasını bulamıyorum.
Oyun hem ses hem de müzik konusunda oldukça iyi. Seçilen müzikler güzel, kullanıldığı sahneler güzel, hatta oyun yayıncılara özel farklı, telif sorunu çıkarmayacak müzikler de eklemiş. Gerçi o müziklerden telif yiyenler de var ama olsun. Önceki oyunlara göre daha fazla müzik kullanılmış ve genel olarak beğendim.
The Quarry, gerçek oyunculardan oluşan kadrosu ile seslendirme konusunda harika bir iş çıkarmış. Yaşça büyük karakterleri eski korku filmlerinden ve dizilerden hatırlayabileceğiniz Ted Raimi (Twin Peaks) David Arquette (Çığlık) Lance Henriksen (Aliens) gibi isimler canlandırıyor. Gözetmenler arasında ise Justice Smith (Dedektif Pikachu) Ariel Winter (Modern Family) ve Brenda Song (Zack ve Cody) gibi isimler var. Oyuncuların hepsi karakterleri hayata geçirme konusunda çok iyi bir iş sergilemiş.
Oyunun Playstation 5 sürümü ile Playstation 4 sürümü arasında çok büyük bir fark yok. Yalnızca HDR desteği geliyor, bende uygun ekran olmadığı için deneyemedim. Her iki platformda da yakın FPS değerlerinde, sorunsuz ve akıcı bir oynanış sağlıyor. Dualsense’e özel oynanış mekanikleri de yok.
Oyunda yüz animasyonlarının bazen garip gözüktüğünden bahsetmiştim ama bir hata var, bundan bahsetmem gerek. Başıma bir kere geldi, bir kere de başka bir arkadaşım oynarken gördüm. Karakterlerden biri ölürse 3 canımızdan birini kullanıp zamanı geri alıp karakteri kurtaracak hareketleri yapmayı tercih edebiliyoruz. Bu seçeneği seçip geri yükleme yaptığımda karakterlerden biri tamamen ortadan kayboldu. Model uçup gitti. Aynı sorunu, aynı şekilde yaşayan başka bir arkadaşımda ise (tamamen farklı bir bölümde) karakter modellerinden birinin yalnızca saçı kaldı. Havada uçan ve etrafa bağıran bir saç ile izledi sahneyi. İzlemesi komik ama atmosferi yok ettiği bir gerçek.
The Quarry, Supermassive Games’in “bozuk değilse kurcalama” mantığıyla geliştirdiği yeni internaktif korku/macera oyunu olarak ekranlarımıza konuk oluyor. Bu tür oyunların en önemli kısmı olan hikaye akışı ve diyaloglar kısmında yaşadığı sıkıntılar, tatmin edici olmayan son ile birleşince, harika bir iş olmuş diyemiyorum. Elinde korku filmlerinin büyük isimleri de dahil olmak üzere bir sürü tanıdık yüz bulunduran firmadan çok daha güzel bir şey bekliyordum.
Ortalamanın üstüne zar zor çıkabilen, keyifli vakit geçirten ama istediği fiyat etiketinin hakkını verdiğini düşünmediğim bir oyun. Dark Pictures Anthology oyunlarından biri olacakmış da son anda bütçeyi arttırıp içerik artsın diye çekiştirerek uzatmışlar gibi hissediyorum. Türkçe altyazı desteği de bulunan oyunu arkadaşlarınızla birlikte oynayıp, kavga gürültü çok eğlenceli zamanlar geçirebilirsiniz. Ya da bu türe karşı ilginiz varsa indirime girdiğinde alıp 10 - 12 saatlik bir macera yaşayabilirsiniz.
Bitirmeden önce çevirisinden de bahsetmek istiyorum. Oyunlarda Türkçe dil desteği olması çok güzel bir şey ve bunu yapan firmaları ayrıca seviyorum ama yerelleştirme konusunda biraz daha dikkatli olmak gerekiyor. Çeviri kimi zaman garip gelse bile anlaşılmayacak kadar kötü değil. Asıl sorun yerelleştirme (lokalizasyon) yapma çalışmaları ile ortaya çıkıyor. Karakterler sokak ağzıyla bir şey söylese ya da belli kültüre ait göndermeler yapsa kabul edebileceğim bir durum ama burada gördüğüm durum tamamen farklı. Zeki Müren esprisi ne kadar gerekli tartışabilirim ama en azından onun kullanıldığı yer uygundu, bazı terimler ise o kadar gereksiz kullanılmış ki anlatamam. Çeviren ekibin “çeviri - yerelleştirme” dengesini daha iyi yapmasını dilerdim.