1/5

Nedir, ne değildir? Bölüm 1: Silent Hill'e giriş

Hürcan Köse 25.03.2017 - 11:19
Yeni yazı dizimizin ilk konuğu Silent Hill
Bazı oyunlar ve oyun serileri, oynanış mekanikleri veya amaçladıkları oyuncu kitlesinin yanı sıra, yaratılırken belli satış rakamlarından çok daha fazlasını vermeyi amaçlar. Yepyeni evrenler yaratır, bu evrenlere irili ufaklı hikayeler sıkıştırır ve bu hikayelerin her birinde önemli-önemsiz onlarca, yüzlerce, binlerce, hatta milyonlarca karakter bulunur. Her biri kendine has, her biri bu evrenlerin önemli bir parçası.

Sizler için hazırladığımız bu yeni yazı dizisinde bir oyunu ve o oyunun evrenini, eşsiz dünyasını ve bu dünyanın neden eşsiz olduğuna dair önemli detayları ele alacağız. Yazı dizimizin ilk bölümünü, benim de favori oyun serim olan Silent Hill'e adadık.

Nedir, ne değildir? Bölüm 1: Silent Hill'e giriş
31 Ocak 1999 yılında PlayStation platformuna özel olarak çıkan ilk Silent Hill oyunu, Konami'nin bireysel stüdyosu ve Team Silent'ın büyük uğraşları sonucu ortaya çıkan eşsiz bir yapımdı. Gündemde bulunduğu müddetçe Capcom'un ünlü hayatta kalma-korku oyunu serisi Resident Evil ile karşılaştırılsa da işlediği konu, teması ve atmosferi açısından çok daha farklı, hatta bana soracak olursanız çok daha derin bir içeriğe sahiptir Silent Hill.

Peki Silent Hill'i ve "Sessiz Tepe"yi Resident Evil'dan, ya da aynı türdeki diğer hayatta kalma-korku oyunların bu kadar ayrı tutan şey nedir? Öncelikle 1999 yılını ele alın. Birçok açıdan yenilikçi bir oyundu Silent Hill. Yaptığı sürprizler, sergilediği sahneler, işlediği karakterler ve gerçeklik-hayal karmaşasının sürekli olarak bir ikilem halinde, hem ana karakterin hem de bu karakteri yönlendiren bizlerin kafasını tırmalaması Silent Hill'i eşsiz yapan özelliklerden sadece bazıları. Oyunun hikayesine tam anlamı ile başlamak için ölmeniz gerekiyordu. Bunu o zamanlar yapan oyun neredeyse yoktu. Bu yeni bir fikirdi. Bu harika bir fikirdi. Oyun daha ilk dakikalarında sizi ölmeye zorluyordu...

Nedir, ne değildir? Bölüm 1: Silent Hill'e giriş
Harry Mason, kızı Cheryl'ı aramak için Sessiz Tepe'nin sisli ve ürkütücü sokaklarında ilerlerken farkına varmamış olacak ki, bulunduğu bu kasaba bomboştu. En ufak bir insanın izine bile rastlanmıyordu. Harry Mason yıkık dökük yolların ve belki de bazı mistik güçlerin onu yönlendirmesi üzerine kendisini dar bir sokakta buldu. Sessizlik sanki yırtınırcasına Harry Mason'ın kulaklarını tırmalıyordu. Ayakkabılarının topuklarından çıkan seslerin dışında birkaç su damlası sesi, belki bir jeneratörün gürüldeyişi ve duvar kiremitlerinden gelen kırıltılar. Bu ani sessizliği çılgın bir sirenin gürüldeyişi vahşice katletti. Harry korkuyordu. Etraf kararmıştı. Duvarlar adeta kanıyordu. Ne oluyordu böyle? Bu bir şaka mıydı, rüya mıydı, yoksa gerçek miydi? Ancak Harry bu anlamsız düşüncelerle zaman kaybedemezdi. Cheryl tehlikede olabilirdi. Harry kapkaranlık, dar sokaklarda ilerledi ve en sonunda köşeye sıkıştı. Duvarlar kanlarla kaplı, önünde ne idüğü belirsiz kanlı bir kadavra ve ona doğru gelen kısa boylu hilkat garibeleri... Harry'nin ne kaçacak bir yeri vardı, ne de kendini savunacak bir silahı. Kapana kısılmış vahşi bir hayvanın ölümü bekleyişi gibi, Harry de heyecanlı bir şekilde ölümü bekledi. Her şey bitti derken loş ışıklı lokantada uykusundan uyandı ve asıl hikaye işte tam da o sırada başladı.

İşte Silent Hill tam da böyle, vurucu bir şekilde başlıyordu ve bizi eşsiz bir evrene taşıyacağının adeta sözünü veriyordu. Bundan böyle hiçbir şey aynı olmayacak ve Sessiz Tepe'ye bir kez giren, bir daha asla çıkamayacaktı. Gerçekten de öyle oldu. Sessiz Tepe'ye bir kez girdim ve bir daha hiçbir oyunu kolay kolay beğenmez oldum.