Life is Strange: Double Exposure inceleme: Life is Strange ilk oyunuyla büyük ilgi çekmiş olan, ardından gelen oyunları ise beklenen etkiyi bir türlü verememiş bir seri olarak aklımdadır hep. Zamanında Kelebek Etkisi filmini izlemiş her genç gibi ben de büyük bir hevesle ilk oyunu oynamış ve oldukça sevmiş biri olarak, ikinci oyunu da beğenmiş ama yeterli etkiyi vermediğini düşünmüştüm. True Colors hiç ilgimi çekmediğinden bakmadım bile. İnceleme için bu oyun var denilene kadar Double Exposure’ın varlığından bile haberim yoktu. Bakalım Life is Strange: Double Exposure nasıl bir oyun olmuş.
Life is Strange: Double Exposure, daha sonra çıkan oyunların aksine, ilk oyunun hikayesini devam ettiriyor ve tekrar Max Caulfield’in kontrolünü bize veriyor. Don’t Nod tarafından geliştirilen ilk oyunda Arcadia Bay’i büyük bir felaketten kurtarmak için aşkımız Chloe’den vazgeçmek ya da tam tersine bütün kasabayı feda ederek yola devam etmek gibi iki seçeneğimiz vardı. Double Exposure oyuncular için asıl bitişin hangisi olduğuna karar vermek yerine, iki seçeneği de mümkün kılan bir devam hikayesi yazmış.
Benim tercihim Chloe’yi kurtarmak yönünde olmuştu, bu da hikayenin devamında Chloe ile birkaç yıl daha yola eden Max’in Chloe kendisini terk ettikten sonra Caledon Üniversitesi’nde eğitmen olarak yeni bir hayata başladığı senaryoyu sundu. Yirmili yaşlarının sonunda olan Max, üniversitede seminerler veren bir eğitim görevlisi olarak yakın dostu Safi ve üniversitede kampüsünde tanıştığı yeni insanlar ile, güçlerini kaybetmiş bir şekilde hayatını sürdürüyor. Tabi günlük hayat devam etse bize oynayacak bir hikaye olmazdı.
Hikaye Caledon Üniversitesi’nde geçiyor ve ilk bölümde Max’in üniversitedeki yeni hayatını görüyor, arkadaşlarıyla günlerini nasıl geçirdiği ve geçmişinde yaptıklarına dair bilgiler ediniyoruz. Daha sonra yıldızlar altında arkadaşlarınızla güzel bir akşam geçiriyoruz ve bir anda yakın dostumuzun cinayete kurban gitmesi ile bütün düzeniniz altüst oluyor. Bu sırada yeni güçlerimiz de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor ve alternatif bir boyuta geçebildiğimizi fark ediyoruz.
Max’in yeni gücü sayesinde Safi’nin ölümünün gerçekleşmediği altlernatif bir Caledon’a geçiş yapıyor ve kendi tarafımızda işlenen cinayetin arkasındaki sır perdesini aralamaya çalışıyoruz. Bu sırada okuldaki öğrenciler, öğretmenler ve diğer görevlilerin bilmediğimiz yanları hakkında bilgi ediniyor ve tercihimize bağlı olarak yeni ilişkiler kurma şansı ediniyoruz.
İlk oyunda yaptığımız seçimlerin yeni oyuna nasıl taşınacağı konusunda aklımda çeşitli şüpheler vardı ama Nine Deck güzel bir yol bulmuş. Hikayenin ilk kısmı olan Chapter 1 Max’in yeni hayatı, arkadaşları ve geçmişte yaşadığı olayların kısaca bize hatırlatılması üzerine kurulmuş. Bu kısımda yaptığınız seçimler ile ilk oyunda neler olduğunu belirliyor ve hikayenin akışına etki ediyorsunuz. Örneğin ilk oyunda Chloe’yi kurtardığınızı, arkadaşınıza geçmişinizden kısaca bahsederken belirliyorsunuz ve oyun içerisindeki sosyal medya hesapları ve etkileşimler de buna göre şekil alıyor. Tabi bu olayların günümüze etkisi herkesi memnun etmeyebilir ama ben hikayeyi kurma şekillerini beğendim.
Hikaye tarafında son olarak karakterlere değinmek istiyorum. Hikayenin ilk oyundan yıllar sonra geçmesi, karakterimizin büyümesi ve artık bir yetişkin olması anlamına geliyor ve bunu çok sevdim. İlk oyunu çıktığı zaman oynayan oyuncuların da artık birer yetişkin olduğunu düşünürsek, Max’in onlarla birlikte büyümesi çok güzel bir detay. Hikaye ve yan karakterler de “daha olgun” bir havaya sahip. Bazı yan karakterler olması gerektiğinden daha silik işlenmiş ama bütüne baktığımda karakterler gayet iyi olmuş.
Hikayenin kendisi ile ilgili bazı şikayetlerim var, heyecanı uzun süre zirveye taşıyıp sonlarda ne yazacaklarına karar verememişler gibi hissettiğim bir nokta oldu ama bunun benim seçimlerim yüzünden olmuş olması ihtimalini de görmezden gelemiyorum. Ne olursa olsun, ilk oyunun verdiği çarpıcı etkiyi veremiyor, çok daha büyük bir potansiyeli kullanamıyor gibi hissettiriyor ama kötü bir hikaye sunmadıklarını düşünüyorum.
Life is Strange: Double Exposure’da Max’in güçleriyle birlikte oynanışta da çeşitli değişiklikler bizi bekliyor. Önceliklle artık Rewind yok, yani zamanı geriye alma ve yaptıklarını değiştirme şansına sahip değiliz. Yeni yeteneğimiz sayesinde iki farklı gerçekliği görebiliyor, uygun noktalarda ikisi arasında yolculuk yapabiliyoruz. Bir tarafta işlenen cinayetin etkisiyle karamsar havaya bürünmüş kampüsü gezerken, diğer tarafta yeni yıl etkinlikleri için hazırlanan renkli bir kampüs ve enerjik insanlar bizi bekliyor.
Tabi iki tarafın da kendine ait problemleri var ve Max ile bulmacaları çözmeye çalışırken bu durumlara da şahit oluyoruz. Bulmacalar ise biraz tahmin ettiğiniz gibi, bir tarafta giremediğiniz bir odaya geçmek için farklı bir boyuta gitmek, anlam veremediğiniz bir konu hakkında bilgi almak için diğer boyuttaki karakter ile konuşmak gibi çözümlere sahip bir yapıda. Aslında oyun çift gerçeklik mekaniklerinin farklı kullanım şekillerini bize gösteriyor ama genellikle iki tanesi üzerine yoğunlaşıp, oynanışın kendini tekrar etmesine sebep oluyor. Gerçi oyunun içerisinde “Film gibi izleme” seçeneği de olduğunu düşünürsek, önceliği hikaye tarafına verdiğini tahmin edebiliyorum.
Double Exposure’da yeni yeteneğimizi kullanarak diğer tarafa geçiş yapmanın yanı sıra, çevredeki diğer olayları görme özelliğine de sahibiz. Aslında bu özellik gayet iyi, hatta kimi zaman olayların arka planını dolduran bazı gelişmeleri de duyabiliyorsunuz ama karakterlerin kendi aralarındaki diyalogları üst üste binebiliyor ya da kimi zaman konuşmaları aniden kesilebiliyor.
Çevrede toplanabiecek çeşitli polaroidler, çekilecek fotoğraflar ve dinlenebilecek hikayeler mevcut, bunları kovalarken resimleri eski haline getirmek gibi ufak tefek yan görevler de yapıyorsunuz. Ayrıca kampüs etrafındaki insanların ya da mekanların fotoğrafını çekme şansınız da var. Oyuna ismini de veren Double Exposure seçeneğiyle çift katmanlı fotoğraflar bile çekebiliyorsunuz ama ben bu fotoğrafları bir türlü sevemediğimden pek tercih etmedim.
Bu defa Max’in ilişkisini daha romantik bir yöne ilerletebileceği iki karakter de koymuşlar ve seçim tamamen bize bırakılmış. Bu sayede “isteyen istediğini yapsın” demiş oluyorlar ama gıcık Vihn yerine Amanda’yı tercih etmem kaçınılmaz oldu. Gerçi iki karakterin de hikayede daha büyük bir yeri olmasını bekliyordum ama biraz silik kaldılar. Önceliği Safi ve Moses gibi karakterlere vermişler, hikayenin etrafında döndüğü kişiler olduklarını düşünürsek iyi olmuş gerçi.
Sonuçta bu oyunun oynanışı hakkında ekleyebileceğim çok fazla bir şey yok, seçimlerin belli oranda etki ettiği küçük olayları ve hikayenin akışını ciddi anlamda değiştiren büyük seçenekleri olan bir macera oyunu var elimizde. Yaptığımız seçimlerin oyuna etkisi, özellikle son dönem Telltale oyunlarına kıyasla hayli dikkate değer. Fakat bir noktada yaptığınız seçimden memnun değilseniz (major choice adı verilen seçimlerde) bunu geri almak için yapabilleceğiniz herhangi bir şey bulunmuyor. Seçimlerinizin sonucuyla, hikayenin sonuna kadar devam etmek zorundasınız.
PC sürümünü oynadığım Life is Strange: Double Exposure çok güzel gözüküyor, çevre tasarımları, animasyonlar, iki gerçekliği aynı anda gördüğümüz kısımlar, karakter modelleri, hepsi de oldukça iyi gözüküyor. Max’in yetişkin hali tam beklediğim gibi olmuş, tarzını da çok sevdim. Ek bir DLC olarak alabildiğimiz Final Fantasy kıyafeti favorim olsa da, bütün kıyafetlerini beğendim. Genel olarak tüm karakterler güzel tasarlanmış ve kıyafetleri kendilerine uygun seçilmiş. Yalnızca kampüs etrafındaki rastgele tiplerin canlılıktan uzak bir şekilde dikilmesi biraz canımı sıktı.
Oyunun grafikleri bu kadar güzel iken, performans tarafında herhangi bir problem yaşamadım. Genellikle stabil bir kare hızıyla oynadığım oyun, ortamın kalabalıklaştığı bir sahnede dikkate değer FPS kaybı yaşamış olsa bile, oyunun geneline yayılan bir problem değildi.
Life is Strange’in ilk oyunu müzik seçimini çok güzel yapmıştı ve hepsi de oyunun ruhuna uygun şarkılardı. Double Exposure’da bu yolda devam etmiş, müzik seçimleri çok güzel, kullanıldığı sahneler çok iyi, müzik anlamında oyun kesinlikle gönlümü kazandı.
Ses konusunda ise biraz kafam karışık. Karakter seslendirmeleri gayet güzel yapılmış, efektler iyi, atmosferi sağlayacak arka plan sesleri gayet güzel ama ses ayarlamalarında bir sıkıntı var. Diyalogların üstü üste binmesinden birarz bahsetmiştim, arkaplanda konuşan kişiler bir anda bizim karakterimizin önüne geçebiliyorlar çünkü sesleri normalden daha yüksek. Sonrasında bir ara sahne giriyor ve ses aniden kısık kalıyor. Ara sahneyi rahat duyayım diye sesi açıyorum, sahne bitince odada bomba patlıyor. Bir de benim gibi tiz seslere hassas olan insanlar için evrenler arası geçiş noktalarının çıkardığı yüksek ses rahatsız edici olacaktır. Buralara gelirken kulaklığı çıkararak oynamayı tercih ettim.
Life is Strrange: Double Exposure, ilk oyunu oynayan kitle ile birlikte büyümüş daha olgun bir Max Caulfield ile tamamen yeni bir macera ile karşımıza çıkıyor. Hikayesi etkileyicilik bakımından ilk oyunun gerisinde kalıyor, bazı karakterleri ve olayları olması gerektiği kadar iyi sunamıyor ama bu kötü bir oyun olduğu anlamına gelmiyor. Aslında buradaki sorun ilk oyunun fazla iyi olması ve beklenti barını biraz fazla yukarıya çekmesi ile alakalı. Hayranlar için ise, yazar ekibinin ilk oyun sonrası yaşananlar konusundaki bazı tercihlerinin serinin eski hayranlarını mutsuz edebileceğini düşünüyorum. Ben çok şaşırmadım ve Max’in şu anki durumunu oldukça iyi düşünülmüş buldum ama herkesin benimle aynı görüşü paylaşacağını sanmıyorum.
Peki aklımıza gelecek en önemli soru, ana hikayesi 13 saatte biten, farklı seçenekler ile oynayış süresi 20 – 25 saate çıkabilen, Steam üzerinden 40 Dolar fiyat etiketiyle (https://store.steampowered.com/app/1874000/Life_is_Strange_Double_Exposure/) satışa sunulan Life is Strange: Double Exposure hemen alınır mı? Hikayenin oynanışın önüne geçtiğini ve oynanış süresinin çok uzun olmadığını düşünürsek, serinin büyük bir hayranı değilseniz bir indirim beklemenizi önerebilirim. Macera oyunlarını seven, bu tür hikayelerden hoşlanan ve yıllardır Max’in hikayesinin devamını merak eden oyuncular ise bu oyunu benim gibi sevecektir.