Dark Souls III

Platformlar PC, PlayStation 4, XBox One
Dark Souls III
  • Yapımcı - Yayıncı From Software - Bandai Namco
  • Çoklu Oyuncu: Var
  • Oyun Türü: Aksiyon,Hack'n Slash,Role Playing Game
Merlin Puanı 91
5 Kişi Oyladı
Okur Ortalaması%86
Artılar Kaliteli grafikler ve muhteşem mekanlar. Hikaye müthiş detaylarıyla büyülüyor. FP sistemi düzgün işliyor. Yine tatmin edici zorlukta. Müzikler tek kelimeyle harika
Eksiler Bazı boss savaşları tatmin hissiyatı açısından beklenenin çok altında. Tecrübeli DS oyuncularını pek şaşırtamıyor
Özel İnceleme
Emin Çıtak 4.04.2016 - 10:27
"O zaman benimle birlikte karanlığa dokun..."
Karanlığa dokunmak... Her şeyi sona erdirmek... Sonsuza kadar... Karanlığa dokunmak... Karanlığa... Dokunmak...

Her şey bundan ibaretti. Yıllar sonra koca bir oyunun içerisinde koşturan bir piyon gibi hissediyorum. Bugüne kadar verdiğim tüm kararlar hepimizi bu noktaya getirdi. Bizler milyonlarca dünyanın içinde varlığımı bir şekilde sürdürürken, sonunda biri karanlığa dokundu. İşin acı kısmı karanlığın dost mu düşman mı olduğunu henüz bilmiyorum. Kendime basitçe -kötü- demek istemiyorum. Nitekim Pygmy karanlık ruhu bulduğunda yine her şeyin ona döneceğini tahmin etmemiz gerekiyordu.

Seçilmiş Ölü Olmayan dört lordun ruhunu aldığında ve kendi seçimini yaptığında yine buraya, herkesin birbiriyle bağlantılı olduğu mabede çekilecektik.  Çünkü döngü "gerçekten" kırılmadığı sürece yine aynı şeyler olacaktı. Binlerce yıl geçmesi yeterli değildi... Dünya üzerinde delirmemiş bir akıl bile kalsa döngü devam edecekti.

Ve şimdi döngüyü kırmanın vakti geldi...

Şu an anlatamayacağım kadar karışık duyguların içindeyim. İlginç bir şekilde, tüm heyecanıma karşın Dark Souls III benim için kapalı kutudan ibaretti. Duyuru fragmanı dışında ortaya çıkan birçok bilgiyi kendimden uzaklaştırmayı seçtim. Elbette bulunduğum sektör sağ olsun bunu sadece belli sınırlarla başarabildim. "Emin sen manyak mısın? Niye böyle yapıyorsun?" diye sorarsanız da vereceğim cevap aslında çok basit: "Her şeyi ama her şeyi kendi gözlerimle görmek istiyordum."

Ve gördüm de...

Dark Souls III bir sonun hikayesi. Miyazaki ve ekibinin hepimize son bir selamı ve bu güzel serinin son oyunu. Bazı noktalarda ağır Dark Souls oyuncularını tatmin etmeyecek kararlar vermiş olsalar da haklarını yememek gerekiyor. Bu adamlar yıllar önce Demon's Souls ile bir geleneği başlattılar ve yaptıkları işin büyüklüğü sonunda bulunduğumuz noktaya kadar geldi. Eğer From Software oyunlarıyla Bloodborne ile tanışmışsanız ne dediğimi anlamanız güç ama ekibi -özellikle- ilk Dark Souls ile tanımışsanız dikkat çekmek istediğim noktayı fark etmeniz zor olmayacaktır. İlk iki oyunu oynamış, yalamış yutmuş olanları inanılmaz şeyler bekliyor diyebilirim.


Eh, bu demek değil ki seriyi daha önce oynamayanlar inanılmaz şeyler görmeyecek. Bahsettiğim sadece hikaye ve oyunun geniş lore'uyla bağlantılı noktalar. Miyazaki Dark Souls oyuncularına öyle hikayeler, öyle ters köşeler hazırlamış ki, eğer oyunun dünyasına çok aşinaysanız sizi bir anda şok içinde bırakabiliyor.

Durumu tam bir toparlamam gerekirse, From Software iki tarz oyuncu grubuna farklı şekillerde hitap ediyor. Yeni Dark Souls oyuncularına oynanış yönüyle, eski topraklaraysa hikayelerle. Oynanış yönünden diyemiyorum çünkü From Software'ın burada deneyebileceği çok fazla şey kalmadı. Evet, yeni bir konseptin içinde farklı fikirleri ve oynanış modellerini bizlere sunabiliyorlar (Örnek: Bloodborne) ama işin Dark Souls kısmında oyunun hızlanması ve bazı hareket setlerinin değişmesi dışında bir değişiklik sezemiyorsunuz. Değişiklik hikaye ve onun anlatımında yatıyor, ilk oyunu oynayanlar da o müthiş detayları anında kapıyorlar.

Fark ettiyseniz ikinci oyunlar çok fazla bahsetmedim. Dark Souls'un ardından geliştirici ekip ikiye bölünmüştü. Bir ekip Dark Souls'un devam oyununu geliştirirken, diğer ekip de ilk AAA denemeleri olan Project Beast, yeni Bloodborne ile uğraşıyordu. Doğal olarak Miyazaki'nin de başında olduğu Beast takımı geçtiğimiz yılın en sağlam oyunlarından birine imza atmayı başardı. Merlin ekibinin Dark Souls manyağı olan bendeniz de incelememde bol bol övmüştüm Bloodborne'u. Ne yazık ki tamamen farklı bir atmosfer ve tarzda olan Bloodborne'dan söz konusu olduğunda, Dark Souls III'e geçen bir oynanış mekaniği bulunmuyor. Ha, From Software bu oyunla belli mekanikler ve teknikler üzerinde rüştünü ciddi bir şekilde ispat ettiği için Dark Souls III de ister istemez bu emsalden yararlanıyor.
Konuyu çok dağıtmadan Dark Souls II'ye dönmek gerekirse, ikinci ve üçüncü oyun arasında ciddi bir bağ bulunmuyor. Ana lore'a dahil olsa da Miyazaki'nin amacı kesin olarak ilk oyunla Dark Souls III'ü kesin olarak birbirine bağlamak. Oyunu gece gündüz oynamış olmama, forum ve viki sayfalarını deli gibi arşınlamama rağmen şu ana kadar ikinci oyunla ilgili bir referans yakalayamadım.

Hikaye bu kez Lothric adında devasa bir mekanda geçiyor. Lords of Cinder, yani Kor Lordları diyeceğimiz varlıklar tahtlarını terk etmişlerdir. Lords of Cinder deyince ilk oyunu oynayanların bir kaşı kalkmış olmalı... Nedeni çok basit, çünkü ilk oyunun son boss'u olan ve her şeyi başlatan adam Gywn, ilk ateş sönmesin diye kendini feda ettikten sonra Kor Lordu olmuştu. Onlar tahtlarını terk ettikleri için ilk ateş yeniden tehlike altına girmiştir ve bir kez daha iş bize düşer. Tahtlarını terk eden lordları bulmalı ve onları geri getirmeliyiz. Elbette hikaye ciddi ölçüde ilk oyunla paralel ilerlediği için daha fazla ileri gitmeyeceğim. Sadece küçük, minik bir ipucu vereyim: 4 taht boş.

Oynanış ilk iki oyundan çok çok farklı değil. Dark Souls III ne ilk oyun kadar hantal ne de firmanın önceki oyunu Bloodborne kadar hızlı.
Aslında hikayeden bu kadar uzun uzadıya bahsetmek istememiştim ama From Software'ın kat ettiği aşama beni çok mutlu etti. Bloodborne her açıdan hikayesini ve lore'unu en güzel aktaran From Software oyunuydu. Kendilerine ait olan bu anlatım tekniği firmayı çok özel kılıyor. Oyuncunun hayal gücüne, bağlantıları bir araya getirme becerisine güvenen hikayeler aktarıyorlar ve bu hikayeleri anlayabilmek için yapmanız gereken tek şey o dünyaya ait olmak. Yeterince vakit geçirmeniz, araştırmanız ve hikayeyi oluşturan parçaları özenle birleştirmeniz gerekiyor. Gerçi Miyazaki bilerek bazı parçaları eksik bırakıyor. Açıklamak gerekirse, Dark Souls III'ün hikayesi 1000 parçalık bir yapbozdan oluşuyor. Zamanla parçaları yerine koymaya başlıyorsunuz. Elinize geçen tüm parçalar birleştiğinde bazılarının eksik olduğunu görüyorsunuz. İşte o noktada da kavrama beceriniz ve hayalgücünüz kalıyor.

Bu dediklerimi unutmayın, hatta bir kenara not edin. Çünkü From Software size öyle anlar yaşatacak ki Dark Souls III'ün hikayesine tam anlamıyla aşık olacaksınız. Ekran başında yaşayacağınız dejavular sizi o dünyaya daha çok bağlayacak. Bu dejavular öyle sinematik tadında şeyler değil, uyarayım. Daha önce bitirmediyseniz ve eğer imkanınınız olursa Dark Soul'u mutlaka önce oynayın derim, bu hissi oyun sizin gözünüze sokmuyor, siz bizzat kendiniz yaşıyorsunuz.

Lordlar tahtlarına geri dönecek, öyle yada böyle!
Kurgu, anlatım ve hikayenin arka planı hakkında bunca güzelleme yaptıktan sonra geldik Dark Souls'u Dark Souls yapan şeye: Oynanış. Ne diyebilirim? Bir paragraf içerisinde daha ne kadar Dark Souls diyebilirim bilmiyorum ama bildiğiniz Dark Souls. Dört kez Dark Souls dedim farkındayım. Beş...

Oynanış ilk iki oyundan çok çok farklı değil. Dark Souls III ne ilk oyun kadar hantal ne de firmanın önceki oyunu Bloodborne kadar hızlı. Tam bir tarif yapmam gerekirse, Dark Souls II'den hallice diyebilirim. Ana karakter mekanikleri yönünden öyle çok abartacağımız bir değişiklik yok. Animasyonlar söz konusuysa, ilk oyunun gard indirme hareketi olan tekme geri gelmiş (ikinci oyunda elimizdeki silahla öne atılıp, hızla kalkana vuruyorduk) ve arkadan bıçaklama "Backstab" yine özündeki hale dönmüş.

Tabi animasyon hızları değşince bunun etkisi her şeye yansıyor. Artık hızlı düşünebiliyorsanız çok rahat tepki verebiliyorsunuz. Çok hızlı bir şekilde düşmanlarınızdan kaçınabiliyor veya onları sıkıştırabiliyorsunuz. Aynı şey düşmanlarınız için de geçerli olduğu için From Software her zaman yaptığı gibi bir yerden alıp, diğerine vermiş.
Gelenek olduğu üzere Estus Flask ana can kaynağımız. İkinci oyunda Estus harici birçok sağlık kaynağı bulunuyordu ve bu yönü sağlam Dark Souls oyuncuları tarafından hayli eleştirilmişti. Bu sefer arada bulacağımız veya satın alacağımız son derece nadir kutsanmış sular dışında Estus'a güvenmemiz ve onu elimizden geldiğince geliştirmemiz şart. Bilmeyenler için, Estus Flask sayesinde canımızı çok hızlı bir şekilde doldurabiliyoruz. Ateşten beslenen bu hayat sıvısı biz kayıt noktasına "Bonfire" ulaşmadığımız sürece dolmuyorlar. Yani bu şişenin kapasitesini ne kadar çok arttırırsak o kadar iyi.

Kapasite demişken Dark Souls III'te Estus'ların bir sınırı yok. Yani diğer oyunlardan farklı olarak aynı anda 10'un üzerinde Estus taşıyabiliyoruz. İstersek de hiç taşımıyoruz. "Olur mu öyle şey?" demeyin, oluyor. Dark Souls III ile oyuna yeni bir güç barı ekleniyor. Kendisinin ismi Focus Bar. Odaklanma olarak çevirebileceğimiz bu bar sayesinde büyülerimizi yapabiliyor ve silahlarımızın özelliklerini (konuya daha sonra değineceğiz) kullanabiliyoruz.

Büyü yaptığımızda ve silahların özel hareketlerini kullandığımızda belli oranda FP (Focus Point) harcıyoruz. Bu bar belli destekler dışında kendiliğinden dolmuyor. Dolması için ya Mavi Estus içmeliyiz ya da Bonfire'a oturmalıyız. Oyundaki belli eşyalar özel durumlarda bu barın yenilenmesine olanak sağlasa da asla Mavi Estus kadar etkili olamıyor. Bu yüzden demirciye gittiğimizde şişeleri düzgünce paylaştırmamız lazım. Eğer büyü kullanımına önem veriyorsanız yanınıza hayli Mavi Estus almanız lazım. Çünkü artık büyüler rakam üzeriden değil FP üzerinden atılıyor. Eh, bu da daha az Sarı Estus taşıma anlamına geliyor. Haydi bakalım...

Öleceksiniz. Defalarca, durmadan, öğrenene kadar. Kaybettiğiniz her ruh sizi hırslandıracak, öfkendirecek hatta bazen de umutsuzluğa düşürecek.

Oyundaki en büyük geçim kaynağımızsa elbette kıymetli ruhlarımız. Onlar oyundaki elimiz, gözümüz, kulağımız her şeyimiz. Her Souls oyununda olduğu gibi öldüğümüz zaman hepsini yere düşürüyoruz ve bize sadece fazladan bir hak verliyor. Ya o ruhları geri alırız ya da denerken ölüp, hepsini kaybederiz. Oyunun başlarında ruh miktarları da az olduğu için pek koymuyor ama üzerimizde taşıdığımız ruh sayısı arttıkça gerginliğimiz de git  gide yükseliyor. Zaten Dark Souls'u olduğu şey yapan da verdiği bu gerilim hissiyatı. Bir sonraki köşeden ne çıkacağını bilmiyorsunuz ve seviye atlamaktan, eşya satın almaya kadar neredeyse her şeyde kullanılan kıymeti ruhlarmızı kaybetmek bizi saatler öncesine döndürebiliyor. Dark Soul III'te hedefe kitlenebildiğiniz her şeyin sizi öldümeye proglanmış tehditler olduğunu düşünürsek baskıyı hissetmemek elde değil.

Ruh kurtarmanın bir yoluysa oyunda sınırlı sayıda bulunan Ring of Sacrifice dediğimiz yüzükler. Bun yüzüğü takıp öldüğünüzde yüzük kırılıp yok oluyor ama siz de ruhlarınızı kaybetmiyorsunuz. Oyunda sınırlı sayıda olduklarını hatırlatayım, acil durumlar dışında pek güvenmemek gerek.

Yerlere not yazıp diğer oyunculara yardımcı olabilirsiniz. Veya onları kandırabilirsiniz.
Sevgili Merlin okurları öleceksiniz... Bu bir sır değil, saklanan bir şey değil. Ne kadar dikkat etseniz de ne kadar odaklansanız da öleceksiniz. Defalarca, durmadan, öğrenene kadar. Kaybettiğiniz her ruh sizi hırslandıracak, öfkendirecek hatta bazen de umutsuzluğa düşürecek. Seriyi daha önce oynamamış olanlarınız menülere girip, zorluk ayarları olup olmadığını kontrol edecek. Hatta bunu denerken bile ölecekler çünkü oyunun siz çıkmadan asla durmadığını bilmeyecekler. Oyundan tat almaya başladığınız o ana kadar etmediğiniz laf kalmayacak. Sislerin içinden geçip belalınız haline gelen boss'u haklayana kadar bu süreç devam edecek. Çünkü Dark Souls kendi hikayesi dışında biz oyuncular için de büyük bir döngü.

Her ne kadar ayarlar menüsünde bulunmasa da oyunun bir zorluk seviyesi var. Ben bunu uzun tecrübelerim ve fikir alışverişlerim sonucunda kendi kafamdan uydurdum diyebilirim. Veteran seviyesindeki oyuncular çok fazla zorlanmayacaklardır eminim. Çünkü bir odaya girerken önce içeriyi kolaçan etmeye oldukça alışkınız. Sonra ileride bir açıklık gördüğümüzde deli danalar gibi koşmuyoruz. Neme lazım boss çıkabilir, önce hazırlık. Sonra hangi düşmana gard alınır hangisine sürekli saldırı yapılır biliyoruz. Sandıklara da önce bir kılıç vuruyoruz. Tüm bunları feci tecrübeler ve ölümlerle öğrendik.
İkinci tür ise Bloodborne oyuncuları. Dark Souls serisini hiç oynamamış ama Bloodborne'u deli gibi oynayanlarsa biraz şanslılar, ama biraz. Çünkü Bloodborne birçok Souls geleneğini içinde barındırsa da alabildiğince farklı bir oyundu. Agresif tarzı ve toparlanmaya izin veren sistemi Dark Souls'ta bulmak ne yazık ki mümkün değil.

Aslında oyunun zor olmadığından çokça şikayet ettim. Bu konuda insanlar saçmaladığımı bile düşünüyorlar, varsın öyle olsun. Oyunun en büyük eksiğiyse zaten burada. Daha önce deli gibi Souls oyunlarını oynadıysanız her şeye dibine kadar hazırlıklısınız ve oyun sizi sadece hikayesiyle şaşırtabiliyor. Kesinlikle Bloodborne'da yaşadığım oynanış afallığını yaşamadım. Oyun zor, kabul gören bir şey zaten ama çok kolay uyum sağladım. Haliyle tecrübeli oyuncular da benim gibi hızlıca adapte olacaklardır.

Eğer hiç Souls oyunlarını oynamamışsanız diyebileceğim şey: Duvara çarpmaya hazır olun. Hem de defalarca.
Bu yüzden Boss dövüşlerini nasıl anlatacağım konusunda hayli çelişkiliydim. İlk 10 bosstan 6 tanesini ölmeden geçince işte bir terslik olduğunu düşündüm. Oyunun fazla kolay olduğunu düşünüyordum ki biraz işin iç yüzünü araştırmaya başladım. Yakınlarımdan oyunun inceleme versiyonu için kolaylaştırıldığını öğrensem de pek tatmin edici bir açıklama değildi. Japonya versiyonu sağ olsun hayli izledim de oyunu. Arada bir hareket seti farkı yoktu. Olay sadece ilk başta da bahsettiğim kolay kavramayla alakalıydı. Boss'lar uzun süre bu Souls oyunlarını oynamış olanları pek şaşırtamıyorlardı.

Aklınıza aman "Oyun çok kolay!" gibi ibare belirmesin. Boss'lar sizi yine umutsuzluğa düşürecek kadar adaletsiz ve dehşet verici. Dark Souls III'te 19 tane boss bulunuyor ve bunlardan bazılarını oyunda ilerlemeniz için geçmeniz gerekirken, bazılarını görmeden de oyunu bitirebilirsiniz. Bazıları inanılmaz harika sahnelere sebebiyet verirken yine bazıları sizi hayli hayal kırıklığına uğratabilir. Özellikle Abyss Watcher, Dancer of the Boreal Valley, Nameless King savaşlarını hayli sevdim. Yorm the Giant dövüşü bir süreliğine beni çıldırtsa da işin aslını çözdüğümde From Software'ı bir kez daha takdir ettim. Ama oyunda beklenenin altında çok fazla boss olduğunu da belirtmeden edemeyeceğim. Burada bahsettiğim şey kesinlikle zorluk değil. İlk oyunun ihtişamlı ve alabildiğine duygusal (Sif) boss dövüşlerinden sonra insan daha fazlasını görmek istiyor. Yine de Dark Souls II'de olduğu gibi, "Dragonrider'ı geçtinmi? Al sana bu sefer iki tane Dragonrider haha!" gibisinden gereksiz boss savaşları yok. Hepsi özenle seçilmiş, hepsi şahsına münhasır. Sanırım oyunda çok gizli bir boss yoksa sadece bir boss, benzeri olarak geri geliyor.


Karakter gelişiminiz ve silahlarınız yine sizin seçimlerinize göre ilerliyor. Bloodborne oyuncusuysanız üzgünüm bu sefer ağırlık seviyemiz inanılmaz önemli. Karakterinizin yükü ne kadar hafifse o kadar çevik oluyorsunuz. Uçan kaçan bir karakter de yaratabilirsiniz, vurdum mu inleten bir manyak da oluşturabilirsiniz, size kalmış. Belli silahları ve büyüleri kullanabilmeniz hatta oyunldaki bazı NPC'lerle konuşma ilerletebilmeniz için yeteneklerinizi doğru belirlemeniz gerekiyor. Daha ağır zırh giymek ve aynı zamanda %70 yük barajını geçmek (geçin de hareket edemeyin) istemiyorsanız buna göre yetenek puanı vermelisiniz. Daha fazla gard almak içinse defans ve stamina şart. Çevik silahlar kullanmak istiyorsanız da Dextery'e gidiyor puanlar. Eğer oyuna aşina değilseniz Knight sınıfıyla oyuna başlayın derim. Büyücü her ne kadar rahat bir şekilde mob'ları temizlese de bazı boss dövüşlerinde yeni oyuncular için ciddi dezavantaj olabiliyor. Beni sorarsanız, oyuna sınıfsız ve seviye 1 olarak başlayan Deprived favorimdir.
Silah kullanımıysa ayrı mevzu. Eskiden Strengh'in dibine vurup, iki tane dev kılıç taşıyabiliyorduk. Bu durum ortadan kalkmış. Bazı silahlar direk olarak çift elle kullanmak için tasarlanmışlar. Yani iki kılıç, iki hançer, bir kılıç bir hançer gibisinden gidiyorlar. Bu yola gidilmesinin en büyük sebebiyse yeni gelen Weapon Arts sistemi. Normalde savuşturma tuşu olan L2, LT (klavyede her neyse) bu sefer basılı tuttuğumuzda silahı farklı bir moda sokuyor.

Bloodborne'un hile silahları gibi değil, baştan diyeyim. Elinizdeki kılıcın özel hareketlerini bu mod sayesinde yapabiliyorsunuz. Genel olarak her silahın iki farklı modu oluyor ve L2/LT'ye basıp normal/ağır saldırı yaptığımızda aktif oluyor. Kiminde silahı bu şekilde tutmamız şartken, bazı silahlarda kısa süreli güçlendirme sağlıyoruz. Etkili bir sistem, PvP'de hayli iş görecektir ama normal oyunda pek etkisini hissetmiyorsunuz.

Gerek inanılmaz hikayesi gerek dahice tasarlanmış iç içe geçmiş harita düzeniyle Dark Souls III, seriye unutulmaz bir final koyuyor.
Aynı zamanda oyun içerisinde katılabileceğiniz tonla (8 adet) covenant buluyor. Bu birliklere girmeniz veya girmemeniz sizin tercihinize kalmış. Rosaria's Fingers ve Blue Sentinels gibi birlikler PvP odaklı çalışırken, Warriors of Sunlight PvE yönüyle ön plana çıkıyor. Hepsinin farklı seviyeleri var ve siz seviye atladıkça farklı eşyalar kazanıyorsunuz. Yine Bloodborne oyuncularına minik bir uyarı yapayım. Dark Souls'un çoklu oyuncu sistemi biraz farklı çalışıyor. Oyunda Hollow (gerçi var ama sürpriz kaçmasın) olmadığımız için bu sistem Cinder Lord moduyla değiştirilmiş. Cinder modundayken etrafınızda alevler oluyor ve canınız hayli artıyor. Bu moddayken oyun dünyasında gördüğünüz yazılı işaretleri aktif ederek yanınıza diğer oyuncuları çağırabiliyorsunuz. Aynı şekilde siz yardım çağırmasanız bile diğer oyuncular sizi öldürmek için gelebillirler. Yani gözünüzü dört açın. Cinder Lord modunu tıpkı ruhlarınız ve önceki oyunlardaki Humanity gibi ölünce kaybediyorsunuz. Yeniden bu moda yükselmek için boss kesmeniz, insanlara yardım etmeniz veya Ember ismi verilen sınırlı eşyaları kullanmanız gerekiyor.

İşte o inanılmaz manzaralardan sadece biri, Irithyll of the Boreal Valley...
Bloodborne aynı grafik motorunu kullanan Dark Souls III ilk başlarda biraz selef oyunu andırsa da ileride bu hissiyat tam manasıyla kayboluyor. Grafikler son derece nefes kesici manzaralar ve mekanlar sunuyor. Dark Souls II'nin grafik düşürmesinden sonra From Software acımamış, basmış grafiği. Irithyll of the Boreal Valley'e gittiğimde "Muhteşem manzara!" gibisinden bir sürü not gördüğümü belirtmek isterim. Bize gönderilen inceleme sürümü PC üzerinden çalışıyordu, ben de oyunu bu platform üzerinden oynadım. Ofisteki makine sağlam olduğu için grafikleri kökledim, oturdum manzaraları izledim. Üstelik bu kez işler büyüdüğü için Dark Souls III, PC'ye hayli sağlam bir şekilde gelmiş. Yine de bu oyunu klavye yerine herhangi XINPUT desteği sunan bir gamepad'le oynamanız daha yerinde olacaktır.

Müziklerden konuşmak gerekiyorsa susmayı tercih ederim. From Software oyunlarında müzik kullanımı aynı şekilde devam ediyor. Pür dikkat gerektiren ve her sese tepki vermemiz gereken normal sekanslar müzik barındırmazken, boss savaşları epikler ötesi müziklerde kulağınızı şenlendiriyor. İlk Dark Souls'un müzikleri harika olsa da Bloodborne ile yukarı çekilen çıta bir kez daha tepelere konuyor. Bu oyunun müziklerini sürekli dinlemek isteyeceksiniz. Müzikler daha ana menüden itibaren sizi çepeçevre sarmalıyor.

Sonuç olarak Dark Souls III bekleneni veren ve üçlemeyi kesin bir şekilde sonlandıran harika bir devam oyunu olmuş. Miyazaki ve ekibi üzerlerindeki tüm baskıya ve sorumluluğa rağmen hem eski oyuncuları hem de yeni Dark Souls oyuncularını oyuna çekecebilecek sürüsüne bereket detay hazırlamışlar. Gerek inanılmaz hikayesi gerek dahice tasarlanmış iç içe geçmiş harita düzeniyle Dark Souls III, seriye unutulmaz bir final koyuyor. Hatta öldürdüğünüz her boss'la birlikte bu güzel serinin nihayete ereceğini anlayıp hüzünlenmeye başlıyorsunuz. Zorluğu her ne kadar göz korkutsa da Dark Souls III "Oyuncuyum!" diyen herkesin en azından bir kez denemesi gereken bir başyapıt.
Yorumlar 165
MK Okuru
MK Okuru 22.11.2024 15:22
Kalan Karakter: 300 Gönder
MK Okuru
MK Okuru 28.12.2017 22:40
dark souls 2 de bir covenant vardı oyunu zorlaştıran o sanırım 3te yok değil mi?
MK Okuru
MK Okuru 13.10.2021 13:14
Champions covenant i 3.oyunda yok diye biliyorum
Kalan Karakter: 300 Gönder
MK Okuru
MK Okuru 12.05.2018 20:44
zweihander kılıcı nerde yav.. Undead Settlement ta geldim.. ortada ne bir zırh takımı var ne de ele alınacak bir silah.. nerde bunlar.. tüm haritayı dolaştım.. elde balta ile +3 raw ile dolaşıyorum
MK Okuru
MK Okuru 2.05.2020 20:02
Dark souls Remastered ta tabii pardon ds3 başlığıymış
MK Okuru
MK Okuru 2.05.2020 19:59
The catacombs map ine gitmeden hemen önce etrafı iyice dolaş firelink shrine da asansör kısmından aşağıya atlayıp ta gidebilirsin
Kalan Karakter: 300 Gönder
MK Okuru
MK Okuru 10.01.2019 05:57
Küçücük karakterlerin eline kılıçı çiziyorlar, zorlukla görünen kılıcı görünür kılmak için birkaç hareket efekti eklemişler. Skyrim' deki his, bu tarz oyunlarda " witcher 3..vb" hiç yok. O zırh ağır değil mi de, karakter kuş gibi hareketli.
MK Okuru
MK Okuru 26.04.2020 14:47
Skyrim'de vuruş hissi var mı bi dene bakalım
Kalan Karakter: 300 Gönder
MK Okuru
MK Okuru 29.08.2016 14:52
dark souls 3 ile alakalı değil ama ilk oyunla ilgili yapamadığım birşey var yardım rica ediyorum. Zweihander kılıcını Titanite Shard ile +5 upgrade ettim.. Sonra Large Titanite Shard aldım +10 a çıkarmak için ama kılıç aktif olmuyor.. şuan hala +5 ile duruyor kılıcım.. +10 a nasıl çıkartabilirim
MK Okuru
MK Okuru 8.08.2019 22:25
bende bilmiyorum banada yazın
MK Okuru
MK Okuru 31.10.2016 00:09
large ember (trsinde büyük alataş diye geçer) bulup andreye (undead burgdeki demirci) götürmelisin +10 a çıkarmak için.
Kalan Karakter: 300 Gönder
MK Okuru
MK Okuru 16.10.2018 23:12
ne red dead ne gow oyun budur çünkü bu oyun başka verdiği heyecan başka
Kalan Karakter: 300 Gönder