ArtılarOynadıkça merak ettiren hikâyesi, Rahat kontroller ve modern ile klasik olmak üzere iki tarz ara yüze sahip olması, Şahane 2D grafikler ve müzikler
EksilerSeslendirmelerde bazen yaşanan ani çıkışlar, Bulmacalar bir tik daha zorlayıcı olabilirdi
Ülkemizde çok küçük bir kesime hitap etse de bazı macera oyunları vardır ki tıpkı popüler oyunlar gibi isimleri herkesçe tarafından bilinir. Bunlardan birisi şüphesiz Monkey Island serisi. Özellikle The Curse of Monkey Island ile adını sadece macera oyunları piyasasına değil, tüm oyun evrenine altın harflerle kazımıştır. 2D grafikleri, karakterleri ve müthiş mizahı ile herkesin takdirini kazanmıştı Guybrush ve ekibi.
2000'li yılların başlarında ise Syberia serisi yine macera oyunlarını bir hayli gündeme getirmişti. Biraz fantastik, biraz bilimkurgu ama en önemlisi içine çeken hikâyesi, dönemine göre eşsiz arka plan grafikleri ve karakterleri ile olsun, oynayanının içine işleyen bir seriydi. Elbette arada başka başarılı macera yapımları boy göstermişti ama ünleri “macera oyunları” kategorisinden fazlasına çıkamamıştı. Günümüze geldiğimizde Telltale Games, Walkind Dead serisi ile olsun The Wolf Among Us ile olsun macera oyunlarını yeniden gündeme getirdi ama kaliteli yapımlar olmalarına rağmen klasik macera oyunları kategorilerine girmiyorlardı.
Monkey Island ve Syberia serileri dışında bir yapım daha vardı ki çıktığı 1996 yılında tüm gözler üzerine çevrilmişti. Günümüzde bile oynanan ve ülkemizde Türkçe yama ile oynanabilen bu yapımın adı Broken Sword: The Shadow of the Templars’dı.
Şahane 2D grafikleri, sürükleyici hikâyesi, espritüel George Stobbart ve kendisine eşlik eden, Fransız aksanı ile “Jorc” diyerek insanları adeta mest eden Nicole “Nico” Collard’ın macerası herkesin gönlünde taht kurmuştu ve en iyi macera oyunları arasında kendine güzelce yer etmişti.
Oyunun yakaladığı büyük başarıdan sonra ikincisi, 3D grafiklere ve daha ciddi bir ortama sahip olan üçüncüsü ve son olarak saçmalayan dördüncü bölümü de çıktı ama hiçbiri ilki (şahsen ikincisini de ekleyebiliriz) kadar sevilmedi ve dördüncü oyunun çıkmasından tam altı yıl sonra, yani 2012’de serinin yaratıcısı Charles Cecil ve ekibi Revolution Software yeni bir Broken Sword oyunu ile geri dönmenin hazırlığına girdiler.
Doğal olarak benim gibi macera oyunu tutkunları heyecanla bekleyeme başladılar. Bunun bir nedeni de beşinci yapımın köklerine geri dönecek olmasıydı. Ortadaki sermaye problemi de oldukça başarılı geçen bir Kickstarter kampanyası ile halledilmişti ve yapım için hedeflenen 400.000 doların çok üstünde, 771.000 dolar toplanabilmişti. Bu güzel haberden sonra da bizlere beklemekten başka çare kalmamıştı. Derken yapımın çıkış tarihi yaklaştı da yaklaştı ve nihayetinde beşinci oyuna, The Serpent’s Curse’un ilk bölümüne (ikinci bölüm Ocak 2014’te) kavuşmuş olduk. Bir oturuşta (daha doğrusu iki:) bitirdiğimiz oyunun incelemesi ile de şimdi karşınızdayız.
Amerika benim ülkem ama evim Paris Klasik Revolution Software açılışından sonra kendimizi bir video ile oyunun içinde buluveriyoruz. Sene 1937, yer İspanya – Katalonya’dır. Alman askerleri büyükçe bir villaya zorla giriş yaparlar ve karşılarına kim çıkarsa çıksın ezmeye hazırdırlar. Bir baba ve ailesi ile yakın arkadaşları villadan kaçmanın hazırlığını yapmaktadır ama geç kalmışlardır. Babanın eşi ve oğlu kaçmayı başarır ama baba ile arkadaşı sağ kurtulamaz. Almanlar ise aradığını bulmuştur. Fakat aradıkları ne altın, ne mücevher ne de önemli belgelerdir. Aradıkları bir tablodur ve söylenenlere göre bu tablo ölüm getirmektedir.