1/3

Dört Yolcu: Kuzeyden Gelen - Bölüm 1: Kızıl İnek Hanı

Murat Oktay 3.05.2018 - 17:48
İçinde kendinizi de bulacağınız bir hikaye anlatacağım...

Yazarın Notu: Hikayemi bir süre önce Whatpadd üzerinden yayınlamaya başlamış, ancak bitirememiştim. Oradaki bazı mantık ve yazım hatalarının düzenleyerek sonlandırdım. Bölümler halinde yayınlayacağım. Fantastik dünya hikayeleri ile benzerlik gösterdiği noktalar olabilir. Açık söylemek gerekirse bu hikayenin önemli bir kısmını rüyalarımdan derleyerek oluşturdum. Haftalık olarak yayınlanacaktır. Fikir ve önerileriniz olursa, lütfen yazının altında bulunan mesaj bölümünde benimle paylaşın. Keyifli okumalar.

Dünya kurulduğunda tek hücreliden sürüngenlere geçebilmek, milyonlarca yıl almıştı. Dinozorların hakimiyeti de bir o kadar sürdü. Şimdi ise onların da nesilleri tükenmek üzereydi. Dünyaya çarpan korkunç ateş topları, yeryüzünde nerede ise hiçbir yaşam formu bırakmamıştı.

Ancak hayatta kalan hiçbir canlının fark etmediği bir şey vardı; Uçan sürüngenlerin maruz kaldığı radyasyon sonucu uğradıkları mutasyon. Birçoğu bunun sonucunda ölmüştü. Hayatta kalabilenler ise bugün adını Ejderha olarak bildiğimiz yaratıklara dönüştüler. Binlerce yıl dünyaya hükmetmiş, her istediklerini almışlardı. Sahip oldukları bu kibirli güç, zamanla kendi içlerinde çekişmelere dönüşerek, birbirlerine karşı savaşır hale geldiler. Soyları kırılmış, dünya üzerindeki sayıları onlar ile ifade edilmeye başlamıştı artık. Onların güçsüzleşmesi yeni bir ırkı dünyanın hakimi yapmıştı. İnsanlar... Lakin ejderhalar insanların yükselişinden o kadar rahatsız olmuşlardı ki dünya üzerindeki tüm yerleşim yerlerini yakıp, yok etmeye başlamışlardı. Hüküm sürdükleri, şaşalı günleri geri getirmek tek amaçlarıydı. Bizim hikayemiz de burada başlıyor...

Bölüm 1: Kızıl İnek Hanı

Kızıl İnek Hanı, Kuru Kök Kasabası'nın tek dinlence mekanıydı. Kasaba sakinlerinden ziyade, yolculuk yapanları ağırlayan hanın çok fazla müdavimi bulunmuyordu. Misafirleri genelde bir defa geldikleri için çok bakımlı olması da gerekmiyor diye düşünüyordu, sahibi Ortanyus. Çevrede başka bir mekan olmadığı için biraz da mecburiyetten kullanılıyordu. Ziyaretçileri de genelde ortalardan kaybolmak isteyen suçlu ya da kaçaklar olunca bunu pek dert etmiyorlardı. Kralın askerleri mecbur olmadıkları sürece buraya pek uğramazdı. Keskin alkol kokusu içeri girenlere selam veriyordu. Koku, loş ortamı görmeyi çok kolaylaştırmasa da, insanlara dayanabilir kıldığı bir gerçekti. Eski ve kırık masalarda her daim yirmiye yakın insan vardı. Bunlardan biri de on metrelik uzun barın yanında oturan yaşlı adamdı. Elini barmene doğru işaret edip bir bira daha istedi. Muhtemelen 70'li yaşlarında idi. Ya da öyle gösteriyordu. Görüntüsü ortama son derece uygundu. Beyaz saçları, sakalına karışmış, elleri, yüzü yaşından dolayı kırış kırış olmuştu. Üzerindeki uzun cüppesi yere kadardı. Masanın hemen kenarında duran asası da gözden kaçacak gibi değildi. Ucundaki, süs olmadığı belli olan mücevher de arada belli belirsiz parlıyordu. Etrafındaki masalar bomboştu. İnsanlar ondan korkmuş, daha uzak masalara oturmayı tercih etmişti.

Gürültü ile açılan kapıdan giren parlak sarı zırhlı, devasa şövalye, handaki misafirlerin huzurunu oldukça kaçırmıştı. Ogreye benzeyen görüntüsü, herhangi bir sorun çıkarmasa bile insanları korkutuyordu. Ancak şu anki kaçan huzurun sebebi görüntüsü, onun bir asker ve soylu olmasından kaynaklı değildi. Ne yazık ki Kızıl İnek Hanı'nın müdavimlerindendi. Adı Bartale olsa da buradakiler onu Kısa Kuyruk olarak adlandırmıştı. Bu daha çok işe yaramayan, uyumsuz insanlara verilen bir lakaptı. Bu şekilde bir başka şövalye davransa, anında ünvanı elinden alınır, hatta başkentten sürülürdü. Ancak kraliçe ile olan akrabalığı, bunun önünde büyük bir engeldi. Kral bir açığını bulduğu anda bunu mutlaka yapacaktı. Bara her gelişinde mutlaka olay çıkartır, büyük hasar verirdi. Ünvanından ötürü de dışarı atılması ya da alınmaması mümkün değildi. Şövalyeyi gören Ortanyus, onu en az sorun çıkartabileceği masaya doğru yönlendirmişti. Yaşlı adamın masasının hemen yanında idi. Eliyle içecek istediğini belirten bir hareket yaptı Kısa Kuyruk. Barmen hızlıca bira, yanında biraz ekmek ve kurutulmuş et getirdi. Sessiz bir şekilde masadakilere odaklanan Bartale, olabilecek en pis şekilde yemeğine odaklanmıştı. Ağzını şapırdatıyor, döküyor, saçıyor, geğiriyordu. İçerdeki insanların durumu göz önüne alındığında pek de onları rahatsız etmemesi gerekiyordu. Buna rağmen hepsi tiksinir bir şekilde gözlerini ondan alamıyordu. Bir ara başını kaldırıp çevresine baktı. Gözleri fark edince, yüksek ses ile 'İsteyen varsa gidebilir' dedi. Gözler bir anda aşağı doğru eğildi. Sadece kalabalığın içinde duran ve buraya hiç yakışmayan zarif bir kadın hala ona bakmaya devam ediyordu. Ortanyus olabilecekleri tahmin ederek barın arkasında çökmüştü. Olabildiğince sessiz bir şekilde küfürler ediyor, yine barının dağılabileceği endişesi ile kendini gizliyordu.