Oyun dünyasında artık yapımcıların tembelleşip, eski oyunlara kıyasla çok daha az içerikle oyunlar geliştirip piyasaya sunduğu bir döneme girdik. Eskiden yüzlerce saat gömüp, daha sonrasında yine yeni bir şeylere rastlayabildiğimiz yapımlar artık ne yazık ki tarihe karışmış durumda. Video oyunları görsel olarak ne kadar ileri gittiyse, içeriksel anlamda da o kadar geriye adım attı. Son zamanlarda bunun bir numaralı örneği de Destiny 2 olmuştu. Oyun görsel anlamda beklentileri karşılasa da, içeriksel olarak zayıf kaldığı için 2 haftada sıkılınıp bir köşeye atılan bir yapım haline geldi.
Burada parantez açmak istediğim önemli bir konu var ki, aslında bugün inceleyeceğimiz Monster Hunter World'la da yakından ilgili. Oyun dünyasında geliştiricileri iki farklı coğrafik konuma ayırmak gerek. Bunlardan biri batı stüdyoları olan Avrupa ve Amerika merkezli geliştiriciler, bir de doğu bloğu olan Çin, Kore, Japonya ve diğer doğu Asya ülkelerinde bulunan geliştiriciler var. Şahsen Asya'lıların oyun geliştirmede kullandıkları abartılı çizgilerden hoşlanmıyor olsam da, çalışkanlıkları ve oyunlarındaki içerik bolluğu takdire şayan oluyor. İşte Monster Hunter World de, bu bolluktan nasibini en çok alan oyunlardan biri. İçeriksel olarak bizleri yüzlerce saat doyurabilecek, sıkmayacak ve başında tutacak bir yapımla karşı karşıyayız.
Öncelikle baştan belirteyim, hayatımda daha önce hiçbir Monster Hunter oyununu oynamadım. Ancak daima oynanış videoları olsun, oynayıp anlatanlar olsun merak ettiğim, oynamak istediğim bir oyundu. Yapımın PlayStation 4, Xbox One ve PC platformlarına geleceğini duyduğumda oldukça sevinmiştim. Yayınlanan oynanış videoları ve fragmanlar da heyecanımı arttırmayı başarmıştı. Gel zaman git zaman, betalar, fragmanlar derken oyun nihayet elime ulaştı ve içerisine direk olarak dalış yaptım.
Oyunun hikayesine çok kısa bir şekilde değinmek istiyorum. Hep spoiler olmasın hem de zaten Monster Hunter World hikayesi ile değil, sandbox yani özgür yapısı ve içeriği ile ön plana çıkan bir yapım. Biraz abes bir örnek olacak gibi gözükse de, ben biraz oyun mantığı ve özgürlüğü bakımından Mount & Blade'e benzetiyorum da diyebilirim. Yanlış anlaşılmasın hikaye, tema ve mekanik bakımından değil, oyuncuya sunduğu özgürlük ve sürekli olarak ne yapmak isterseniz onu yapabileceğiniz bir oyun olduğu için. Monster Hunter World, hikayesi ile kısaca iki farklı kıtaya ayrılan kurgusal bir dünyada geçiyor. Eski ve yeni Dünya olarak adlandırılan bu dünyada, bizler eski dünyadan yeni dünyaya yelken açan bir avcıyız. İşimiz, yaratık avlamak ve bilgi toplamak. İrili ufaklı yüzlerce farklı yaratığın olduğu dünyamızda bazı yaratıklar nedeni bilinmeyen şekilde her on yıl da bir yeni kıta da toplanıyor.
Hikayedeki amacımız ise bunun neden olduğunu bulmak. Ufak bir gemi yolculuğu ile başlayan Monster Hunter World'de, giriş sekansı ardından başımıza bir talihsizlik geliyor ve kendimizi yeni dünyada buluyoruz. Oyunun mekaniklerinin kısa bir şekilde tanıltığı bir nevi alıştırma bölümü sonrasında oyun yavaş yavaş size tüm mekaniklerini göstermek için kapılarını aralıyor. Verdiği görevler ile hem oyunun dünyasını tanımaya başlıyor, hem de neyin ne işe yaradığını, oyun içerisinde neler yapabileceğinizi, imkanlarınızın neler olduğunu görebiliyorsunuz. Ancak bu kısımlarda eleştireceğim bir nokta var. Oyun bazı noktalarda size yapmanız gerekenleri çok detaylı bir şekilde anlatırken, bazı noktalarda ise kafanızda soru işaretleri bırakıyor. Oyunun içerisinde bulunan sistemler güzel bir şekilde anlatılırken, oynanış mekaniklerinde kalan soru işaretleri, seriye yeni başlayan oyuncular için biraz zorlayıcı olabilir. Ancak bu gözünüzünü çok fazla korkutmasın, ben de yeni başlayan biri olarak bir kaç saat içerisinde mekaniklere alıştım diyebilirim.
Oyun giriş sekansının ardından sizleri Monster Hunter World'un ana şehrine, yeni dünyadaki yuvamıza yerleştiriyor. Bu ufak şehir içerisinde hem silahlarınızı geliştirebiliyor, ek ekipmanlar satın alabiliyor yada üretebiliyor, yemek yapabiliyor ve küçük odanızda gerekli ayarlamalarınızı yapabiliyorsunuz. Destiny oynayanlar için burayı Tower'a benzetebiliriz. Bu alan sizin sosyal ve dinlenme alanınız. Tüm hazırlıklarınızı yaptıktan sonra ki bunlar içerisinde farklı pot'lar, silahlar, ekipman ve kıyafetler, tuzaklar vs. birçok farklı alan mevcut, gitmek istediğiniz görevi seçiyor, dilerseniz takımınıza diğer oyuncuları davet edebiliyor, yada aynı görevi yapmakta olan diğer oyunculara katılabiliyorsunuz. Diğer oyunculara katılma kısmını dürüst olmak gerekirse deneyemedim, çünkü oyun ne yazık ki yalnızca basına açık olduğu için oynayan oyuncu sayısı 2 elin parmaklarını geçmiyordu. Ancak yazarlarmızından Hakan ile birlikte bir görevi birlikte yapmayı başardık. Parti kurmak başta biraz zor gelse de, alıştıktan sonra sürekli olarak arkadaşlarınız ile birlikte ava çıkabiliyorsunuz.