Özel İnceleme
Avustralya tabanlı olan Mad Max’i, ilk olarak ünlü isim usta sinema simalarından birisi olan Mel Gibson canlandırdı. Daha sonraları 1981 yılında Mad Max 2 ve 1985 yılında Mad Max Beyond Thunderdome isimli iki film daha serideki yerini aldı. Uzun bir süre sessizliğe gömülen seri, bu yılın ilk çeyreğinde sessizliğini bozdu ve Mad Max: Fury Road ismiyle yeniden sevenlerin karşısına çıktı. Mad Max'i zaten sevenlerin dışında, daha önce Mad Max izlememişleri de etkileyen yeni film ile bol bol aksiyona doyduk. Ee tabi durum böyle olunca da, diğer sektörlerde Mad Max’in bu başarısından yararlanmamak olmaz.
Oyun için ilk düşünceler ne kadar olumlu olsa dahi, herkesin korktuğu bir durum vardı. Bildiğiniz gibi birçok sevilen film, video oyununa uyarlanıyor ve filmden dahi soğuyabiliyorduk. Fakat görünen o ki geliştirici ekip bu korkuların yersiz olduğunu kanıtladı. Gelin şimdi hep beraber Mad Max oyununa yakından göz atalım.
Avalanche Studios ismi sizlere tanıdık geliyor mu? Just Cause serisi ile adını duyurmayı başaran Avalanche Studios, 2003 yılında İsveç ülkesinin başkenti olan Stockholm şehrinde küçük bir oyun geliştirici olarak başladı ve günümüze kadar gelişerek ulaştı. Açık dünya türünün en iyileri arasına girmeye başaran ve Just Cause 3 oyununu iple çektiğimizi düşünürsek, geliştirici ekibin bu türe hakkını verdiğini söyleyebiliriz. Hal böyle olunca da açık dünya türünde olan Mad Max için daha fazla heyecan duymaya başladık.
Bu kadar ön bilgi sonrası hikayemize giriş yapalım. Mad Max: Fury Road isimli filmin senaryosu ile aynı olmadığını ilk başta belirtelim. Kendi halinde yaşayan, geçmişi ile acılar çeken Max abimiz; hayatta kalmaya çalıştığı günlerden birinde saldırıya uğruyor. Darp edilen Max’in gözdesi olan, hayatta ki tek yakını diyebildiğimiz arabası çalınıyor. Yarı baygın olarak aracın peşinden koşan isim, arabasına ulaşıyor, fakat girdiği kavga sonucu taşıyan araçtan bir köpek ile düşerek tek başına kalıyor.
Köpek ile beraber birkaç ip ucu karşımıza çıktıktan sonra, köpeği de kayıp ediyoruz. Etrafta yankılanan köpek havlamalarını takip ettiğimiz zaman birinin köpeği(mizi) tuzağa düşürdüğünü görüyoruz.Chumbucket isimli olan karakterimiz, dünyayı bu hale getiren nedenden bir hayli etkilenmiş gibi gözüküyor.Kıyamet sonrasında görülen açlık yüzünden Chumbucket’ı, köpeğimizi yiyeceği sırada yakalıyoruz. Karşısında bizi gören Chumbucket, bir hayli şaşırıyor. Dövüşmemizi gören isim, bizim seçilmiş kişi olduğumuzu düşünüyor ve köpeğin sakat ayağını iyileştiriyor.
Arabamızın kaçırıldığı yere giderek gözlemlediğimiz kamp alanında Chumbucket bizlere arabadan umudumuzu kesmemizi söylüyor ve bu arabadan daha iyisini hatta en iyi aracı bizlere yapacağını da sözlerine ekliyor. Hepimizin bildiği gibi Max, gözden uzak ve huzurlu bir yaşam biçimini seviyor. Fakat artık alışkın olduğumuz hayatın dışında bir yaşam sürmek zorundayız. Biz de Chumbucket ve köpeğimiz ile büyük bir maceranın içerisine giriyoruz.
Kısacası, hayatımızda sahip olduğumuz tek bir varlığımız, yani arabamız için tekrar bir koşuşturma başlıyor. Her ne kadar klasik bir konu gibi görünse de, evren olaran Mad Max seçildiği zaman aksiyon dolu dakikaların düşmediğini hatırlatmakta fayda var. Aksiyon olur da düşmanlar olmaz mı? Öncelikle Scratus, Roadkill ve Buzaard isimli üç adet baş düşmana sahibiz. Scratus ve Buzaard isimli düşmanlar genelde kamp alanlarında görülürken; Roadkill sınıfındaki düşmanlar ise yolculuk esnasında bizlere musallat olan tipler olarak nitelendirebiliriz.
Yeşil Vadi, Tosun Paşa'nın mı yoksa Mad Max'in mi?
Günümüz yapıtlarına göz atacak olursak; şu sıralar popüler olan yapıtların post apokaliptik, yani kıyamet sonrası bilim kurgu türünde örnekler olduğunu görmekteyiz. 1800 yıllarında ilk örnekleri verilen, bilim kurgu edebiyatının bir çeşidi olan kıyamet sonrası bilim kurgu; nükleer ya da biyolojik savaşlar sonucunda dünyanın sonuna gelinmesini konu alır. Bu süreç içinde hayatta kalan canlılar ile senaryolar türetilen yapımlardan birisi de George Miller tarafından 1979 yılında beyaz perdeye aktarılan Mad Max olmuştu.Avustralya tabanlı olan Mad Max’i, ilk olarak ünlü isim usta sinema simalarından birisi olan Mel Gibson canlandırdı. Daha sonraları 1981 yılında Mad Max 2 ve 1985 yılında Mad Max Beyond Thunderdome isimli iki film daha serideki yerini aldı. Uzun bir süre sessizliğe gömülen seri, bu yılın ilk çeyreğinde sessizliğini bozdu ve Mad Max: Fury Road ismiyle yeniden sevenlerin karşısına çıktı. Mad Max'i zaten sevenlerin dışında, daha önce Mad Max izlememişleri de etkileyen yeni film ile bol bol aksiyona doyduk. Ee tabi durum böyle olunca da, diğer sektörlerde Mad Max’in bu başarısından yararlanmamak olmaz.
Sahip olduğumuz tek bir varlığımız, yani arabamız için tekrar bir koşuşturma başlıyor.
Avalanche Studios ismi sizlere tanıdık geliyor mu? Just Cause serisi ile adını duyurmayı başaran Avalanche Studios, 2003 yılında İsveç ülkesinin başkenti olan Stockholm şehrinde küçük bir oyun geliştirici olarak başladı ve günümüze kadar gelişerek ulaştı. Açık dünya türünün en iyileri arasına girmeye başaran ve Just Cause 3 oyununu iple çektiğimizi düşünürsek, geliştirici ekibin bu türe hakkını verdiğini söyleyebiliriz. Hal böyle olunca da açık dünya türünde olan Mad Max için daha fazla heyecan duymaya başladık.
Bu kadar ön bilgi sonrası hikayemize giriş yapalım. Mad Max: Fury Road isimli filmin senaryosu ile aynı olmadığını ilk başta belirtelim. Kendi halinde yaşayan, geçmişi ile acılar çeken Max abimiz; hayatta kalmaya çalıştığı günlerden birinde saldırıya uğruyor. Darp edilen Max’in gözdesi olan, hayatta ki tek yakını diyebildiğimiz arabası çalınıyor. Yarı baygın olarak aracın peşinden koşan isim, arabasına ulaşıyor, fakat girdiği kavga sonucu taşıyan araçtan bir köpek ile düşerek tek başına kalıyor.
Köpek ile beraber birkaç ip ucu karşımıza çıktıktan sonra, köpeği de kayıp ediyoruz. Etrafta yankılanan köpek havlamalarını takip ettiğimiz zaman birinin köpeği(mizi) tuzağa düşürdüğünü görüyoruz.Chumbucket isimli olan karakterimiz, dünyayı bu hale getiren nedenden bir hayli etkilenmiş gibi gözüküyor.Kıyamet sonrasında görülen açlık yüzünden Chumbucket’ı, köpeğimizi yiyeceği sırada yakalıyoruz. Karşısında bizi gören Chumbucket, bir hayli şaşırıyor. Dövüşmemizi gören isim, bizim seçilmiş kişi olduğumuzu düşünüyor ve köpeğin sakat ayağını iyileştiriyor.
Arabamızın kaçırıldığı yere giderek gözlemlediğimiz kamp alanında Chumbucket bizlere arabadan umudumuzu kesmemizi söylüyor ve bu arabadan daha iyisini hatta en iyi aracı bizlere yapacağını da sözlerine ekliyor. Hepimizin bildiği gibi Max, gözden uzak ve huzurlu bir yaşam biçimini seviyor. Fakat artık alışkın olduğumuz hayatın dışında bir yaşam sürmek zorundayız. Biz de Chumbucket ve köpeğimiz ile büyük bir maceranın içerisine giriyoruz.
Kısacası, hayatımızda sahip olduğumuz tek bir varlığımız, yani arabamız için tekrar bir koşuşturma başlıyor. Her ne kadar klasik bir konu gibi görünse de, evren olaran Mad Max seçildiği zaman aksiyon dolu dakikaların düşmediğini hatırlatmakta fayda var. Aksiyon olur da düşmanlar olmaz mı? Öncelikle Scratus, Roadkill ve Buzaard isimli üç adet baş düşmana sahibiz. Scratus ve Buzaard isimli düşmanlar genelde kamp alanlarında görülürken; Roadkill sınıfındaki düşmanlar ise yolculuk esnasında bizlere musallat olan tipler olarak nitelendirebiliriz.
Bu yüzden size suriye aptal bir değiştirici hile edinmeniz gerekir.
Bu oyun aslında kötü değil Ben programcıyım, onu tamir edeceğim